12 Nisan 2016 Salı

Eski Türklerde Savaş ve Meclis

Şüphesiz ki, Eski Türkler açısından askeri güç büyük önem taşımaktaydı. Esasen, dünyaya hakim olup düzen sağlamakla Tanrıya karşı sorumlu olduğuna inanan fetihçi bir toplumda, harp sanatının gelişmesi pek de şaşırtıcı değildir. Ayrıca, Çin ve İran gibi güçlü devletlerle, Orta Asya vahaları, ticaret için önem taşıyan kültür ve tarım merkezleri için devamlı bir hakimiyet mücadelesinin sürdürülmesi de, Eski Türklerin savaşçı bir karakter kazanmasında etkili bir faktördür.

Bozkır Türk devletinde hemen her Türk savaşa hazır durumda olduğundan ve askerliğe hususi meslek gözüyle bakılmadığından, Türk ordusu ile diğer bütün yerleşik ve orman kavimlerinin arasında şu üç büyük fark dikkat çeker:1.Türk ordusu “ücretli” değildi. Yani herkes gönüllü askerdi.2.Türk ordusu daimi idi. Kadın-çocuk demeden herkes her an savaşabilecek durumdaydı. Zaten bozkır hayatının gereği olarak avcılık, spor ve eğlenceli bir nevi antrenman niteliğindeydi.3. Türk askerleri temelde süvarilerden kuruluydu.Atlı kuvvetlerin yanı sıra yayalar sayıca azdı.İdarecilerin hepsi aynı zamanda kumandandı.

Tümen diye anılan en büyük birlik, on bin kişilikti. Tümenler binlere, yüzlere, onlara ayrılmış başlarına ayrı ayrı kumandanlar tayin edilmişti. Bu onlu teşkilatlanma günümüze kadar gelmiştir. Onbaşısından en üst seviyedeki subayına kadar orduyu belli bir kumanda zincirine bağlamak ülkeyi milli birlik havasına sokuyordu. Türk tarihinde bilinen  bu 10’lu teşkilatlanma ilk olarak M.Ö. Asya Hun İmparatoru Mo tun devrinde tespit edilmektedir.(M.Ö. 209-174)

Gerçekten de, güçlü bir ordu olmadan düşmanı tabii kılmak, Bilge Kağan’ın ifadesiyle dizliye diz çöktürüp başlıya baş eğdirmek ” mümkün değildir. şu bir gerçektir ki, Türkler askeri bilgi, muharebe usulleri ve disiplinleri sayesinde Eski ve Orta Çağ ile Yeni Çağın başlarında gücü daima ellerinde tutmuşlardır. Bu arada asıl önemli olan ise Eski Türklerde devlet yapılanmasının orduda hakim olan ilkelerle şekillenmesidir. Bu günkü manada sivil görevlerde çalışanlar aynı zamanda belirli miktarda askere de kumanda eden kişilerdir ve ordudaki “onlu sistem” bu alanda da uygulanmaktadır.     Dolayısıyla  merkezdeki   en  önemli   kurum  olan  ordu,   idari yönetimde de ağırlığını hissettirmekte ve bunun tabii bir sonucu olarak, geleneksel askeri disiplin merkezi teşkilatta da görülmektedir.

Türklerin savaşlardaki başarıları; insan unsurunun yanı sıra stratejideki kabiliyetlerine, disiplinlerine, silahlarının üstünlüğüne, geri hizmetlerindeki mükemmelliğe ve en önemlisi de atın ustaca kullanılarak, değerlendirilmesine bağlanabilir. Bu günkü bilgilere göre; sanayi devrimine kadar, askeri gücün asıl kaynağı olan bu hayvanı ilk defa savaş aracı olarak kullanan ve bu sayede okçu süvari ordularını teşkil eden Türklerdir. Yine süvarilik için gerekli olan dar pantolon, deri kuşak ve potin de Türkler tarafından icat edilmiş, uzun kılıçta süvariliğin icabı olarak ilk defa Türkler tarafından kullanılmıştır. Çinliler ve Avrupalılar atı bir savaş aracı olarak kullanmayı Türklerden öğrenmişlerdir.

Türk orduları taarruz esasına göre düzenlenmekte ve eğitilmekteydi. Türklerin savaşında, düşman cephesinde şaşkınlık yaratan baskın esastı. Türk savaş usulünün iki önemli özelliği vardı. Sahte ricat ve pusu. Süvari birlikleri kaçıyor gibi geri çekilirler, çekilirken ok atmaya devam eder, düşmanı üzerine çekerlerdi. Arazinin istenilen yerine kadar ilerleyen düşman burada pusu kuranlar tarafından çembere

alınarak yok edilirdi. Türklerin başarıyla kullandığı bu usule Türk yurdunun adından dolayı “Turan Taktiği” denilmiştir. Yeni ülkelerin ele geçirilmeleri ise keşif seferleri ve yıpratma savaşları sayesinde oluyordu.

Türkler savaş başında veya savaş esnasında yeni bir taktik uygulamak istediğinde ve karar değiştirmek amacıyla kurultay düzenliyorlardı. Savaş kurultayı at üzerinde yapılması diğer kurultaylara nazaran bu kurultaya has bir özelliktir. Dinamik ve hareketli bir savaş taktiği uygulayan Türklerin, zaman zaman bir ayara gelip taktik değiştirmeleri çok sık görülür. Savaş öncesi yiğitlerin toplanması da, bir çeşit savaş kengeşi ve meşveret kurultayı gibidir.Bu kurultay da sayım yapılarak devletin insan gücü hesaplanır ve hayvan sayısı da tespit edilirdi. Kaşgarl Mahmud eski bir Türk atasözünü verirken, alplar kamug tirkeşür, yani alpların hepsi bir araya geliyorlar, çünkü düşmanın postacısı gelmiştir. Tirkeş sözü de, eski Türkçede bir toplantı ve kurultay gibidir. Dede Korkut’ta ise bunun yerine “yığıldı” sözü kullanılıyordu. Kuzey Türk mitolojisinde savaş öncesi toy ve kurultaylarından da sık sık söz edilir. Toya yığılan alplar sözü, tıpkı Dede Korkut’ta olduğu gibi, Altay masallarından da görülür. Ayrıca bu masallarda, kırk yiğitler gibi, toya gelen kırk kişiden de bahsedilir. Aslında devlet kurmamış veya büyük devlet hayatı yaşamamış olan bu Türklere, bu gibi inanışlar herhalde miras yoluyla geliyordu. Büyük alplar, güreş ve yarıştan önce de, bir toy verirlerdi. Bu kurultay başta Büyük Hun Hükümdarı Mo-tun , Avrupa Hun Hükümdarı Atilla olmak üzere pek çok Türk devletinde yapılıyordu. Mo-tun ile oğullarının devletinde savaş kurultayı, sonbaharda ve  eylül   ayında  yapılırdı.   Çünkü  bu   mevsimde   atlar  güçlenmiş  ve   savaşın güçlüklerine karşı hazırlanmış olurlardı.

KAYNAK:  Büyük Hun Devletinden Osmanlı Devletine Kadar Türk Devletlerinde Meclis. Nermin AKPINAR  (Yüksek Lisans Tezi).  Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Ana bilim Dalı. İstanbul 2009. s. 20-22

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder