22 Nisan 2016 Cuma

Çin'in Sınır Kavimleri

Hun tarihine girmeden önce Türkistan tarihini yakından ilgilendiren ve aym zamanda Çin'e de komşu olan kavimler üzerinde durmakta fayda vardır.

1. Kuzeydoğu Kavimleri; En eski çağlarda bu kavimlerin ana bölgeleri bugünkü Pekin çevreleri olmalıdır. En eski uçları ise herhalde güneyde, Şantung bölgesine kadar uzanıyorlardı. Bu kavimler, Mançurya ve biraz da eski Sibirya kavimlerinin karışmalarından oluşmuşlardı. M.Ö. X. yüzyılda bu bölgeden inen Eusm adlı kavimler, Çin'de artık görülüyorlardı. M.Ö. 206'dan sonra, Çin kaynaklarındaki kavim adları değişmişti. Bundan önce söylenmiş olan kavim adlan, bir daha ağza alınmamışlardı. Fakat nedense bu kavmin adım da, Hun çağının sonlarına kadar, değişmemiş olarak görüyoruz. Bunların kökleri, Mançurya'ya kadar çıkıyordu. Fakat güneydeki uçları ise Çin'in içlerine kadar yayılmış görünüyordu. Aslında bunlar, Çin'de oturan Mançuryalı kavimlerdi. İsa'dan önceki X. yüzyılda Şantung bölgesine kadar inmişlerdi. Daha sonra ise, Hopei ve Şensi'ye kadar, yayıldıklarım da görüyoruz.

Kültürleri başlangıçta, çok geri bir gelişme gösterir. Aslında onlardan kültür tesirleri alabilecek, belli başlı komşuları da yok gibiydi. Sonradan Hunlarm tesirleri altında kalacaklar ve bu yolla, Tunghular gibi yeni yeni kavimler doğacaklardır. Buna rağmen, Doğu Çin'deki kültürler ile devletlerin gelişmesinde büyük bir rol oynamışlardı. Bu Mançurya kavimleri, domuz yetiştiricileri idi. O. Franke ve Prof. Eberhard bunları, Tunguz adı ile birleştirirler. Fakat bu deyim, çok daha sonraki çağlarda doğmuş bir sözdür. Bunlara karşı korunmak için yapılan duvarlar da çok geç zamanlarda tamamlanmıştır. Bu duvarları, M.Ö. 300 ile 290 yılları arasında, kuzeyde kurulmuş olan Yen devleti tamamlamıştı. Çin'e inen çeşitli kavimler için, Çin tarihleri tarafından verilmiş türlü adlar da görüyoruz. Ancak bütün bu adların, burada incelenmesini gereksiz görüyoruz.

2. Kuzey Kavimleri, "Proto-Moğol Tunghular": Bunlar eski Moğolların gerçek ataları idi. Sonraki çağlarda, Hunlar ile ölüm kalım savaşlarına girmişlerdi. Proto Moğollar, Doğu Moğolları veya Eski Moğollar adlan ile adlandırdığımız Tunghular, Mançurya kavimleri ile Hunlann, daha doğrusu Türk kavimlerinin aralannda yer alıyorlardı. M.Ö.III. yüzyıldaki Çin akınlannda güçsüz bir kavim olarak görünüyorlardı. Mete çağında ise büsbütün güçlenmiş olan bu kavimler, kuzeydoğu Asya'nın hepsini ellerinde tutuyorlardı. "Başlangıçta ekonomileri avcılığa dayanıyordu". Sonradan, batı komşuları Hunlann tesirleri ile, hayvan yetiştirici ve çoban oldular. Ev hayvanları arasında da sığır, birinci derecede yer almış oldu. Bunlann hepsi Hun çağında görülen gelişmelerdi.

Çin kitapları İsa'dan ve hatta tarihten önceki kavimler için T, İ, Jung, Mo. gibi geniş adlar vermişlerdi. Bu adlara göre kavimleri gruplayanlar ve hatta bunlardan, büyük sonuçlara varmak isteyen, araştmcılar da görülmemiş değildir. Ancak bu deyimlere dayanan bütün görüşlerin, askıda ve şüpheli kaldıkları da bir gerçektir. Çünkü aynı deyim, en batıdaki kavimler için olduğu kadar en doğuda kalan, kavimler için de kullanılmıştır. Ti kavimler grubuna giren Tunghular, İsa'dan önceki X. Yüzyıldan itibaren, daha çok Çin'in Şansi bölgelerinde yayılıyorlardı. Doğu uçları ise Jehol bölgesine kadar uzanıyordu. Bir gerçek varsa bunların, Hun ve Türk kavimlerinin yayıldıkları, San ırmak kıvnmımn içlerine kadar yeterince sızmamış olmaları idi. Aslında bu konular üzerinde derin araştırmalar da vardır. Fakat hiçbir görüş kesin değildir. Bunlar, Moğolların ataları idiler.

3. Kuzeybatı Kavimleri Hirth, Chavannes, Otto Franke ve Prof. Eberhard gibi araştırıcılar, bu yöndeki kavimlerden söz edildikçe, çekinmeden Türkler deyimini kullanmışlardır. Haloun gibi araştırıcılar ise, Çin'deki İndo-Cermenlerin varlığından ısrarla söz ederlerken, eserlerinde birkez olsun, Türk adından söz açmamışlardır. Çin'in kuzeybatısında yayılan bu kültürün, Moğollar ile bir ilgisi yoktu.. Bunlann, sonraki Türk kavimlerinin ataları olduklarından hiçbir şüphemiz yoktur. Tarihte ilk görüldükleri çağdan, yani M.Ö.3. binden geç çağlara kadar, aym özellikleri göstermişlerdi. Tabii olarak burada Türklerin anayurdunun, Şensi ile Kansu bölgeleri olduğunu söylemek istemiyoruz. Burası, ancak Türk kavimlerinin yayıldıkları anayurtlarının bir sımr bölgesi olabilirdi.  Türklerin anayurdunu tamtmak için, bu çağdaki Çin kaynakları bizim için yeterli olmamaktadırlar.

Bunlar da başlangıçta, avcı kavimler idiler. Sonradan hayvancılık kültürü, daha ağır bastı. Buğday ve dan gibi, bitkileri de ekiyorlardı. Sığırları da vardı. Fakat ekonominin temeli atçılık üzerineday amyordu. Çin'deki, Şensi ve Kansu bölgelerinin içlerine kadar giren bu atlı kavimler, daha çok düzlük yerlerde ve ovalarda yaşıyorlardı. Daha güneye inmiş olanların ise Tibet kavimleri ile karışmış olmaları, normal görülmelidir. Bu nedenle Hsia ve Cou gibi büyük Çin sülalelerinin kurulma ve gelişmeleri incelenirken, bu gerçek göz önünden uzak bulundurulmamalıdır. İyi bilinen tarih çağlannda bile, Çin'in içlerine kadar Kansu bölgesinin düzlüklerinde Hunlar yayılırken, dağları da Tibetliler tarafından tutuluyordu. Çok eski çağlarda bu kavimlere, Hienyün ve Hunyü gibi adlar veriliyordu. Çin kaynakları, bunların sonraki Hunların ataları olduklarında, birliktirler. Çin'de yerli olarak oturanlar ise, şehirler kurmuşlar ve surlar ile kaleler yaptırmışlardı.

4. Batı Kavimleri, "Tibetliler": Kuzeybatıh Orta Asya kavimlerinin, Çin tarihindeki yerleri incelenirken, Tibetliler de gözden uzak tutulmamalıdırlar. Başlangıçta batıdan Çin'e gelen yolların bir kısmı, herhalde Tibetlilerin kontrolünde olmalı idi. Prof. Eberhard'm Koyuncu Tibetliler tanıtmasının Orta Asya tarihinde bir yeri vardır. Koyuncu Tibetliler daha çok dağlık bölgelerde yaşarlardı. Bu sebeple, Kansu bölgesindeki batıya açılan kapıların hepsini Tibetlilere vermek, doğru değildir. Tibetlilere, Hun devlet deyimlerinin girmiş olması da, bu bölgede bir süre beraber yaşadıklarım gösterir. Hun çağından çok önceleri, Çin'in içlerinde yerleşmiş olan Tibetlilerin, şehirlileşme ve toprağa bağlılıklarım, kaynaklarda açık olarak görebiliyoruz. Çin İmparatorluğu ile savaşma zorunda olan Tibetliler ise, Hunlarm taktiklerini alıyor, toprağa ve şehirlileşmeye daha az değer vererek, atlılaşma yolu ile gelişiyorlardı. Çin'de oturan Hunlar ile Orta Asya'dan akın yapan Hunlar arasında da böyle bir ayrılık görülüyordu.

Ayrıca güneyden kuzeye göçen "Ziraatçi Yao" kavimleri de, Tibetlilerin bazı bölümleri ile karışmışlardı. Bu yeni kanşmalar ile de, yeni bir Tibetliler bölümü meydana geliyordu. Tibetlilerin anayurtlan, Çin'deki ünlüWeiInnağımn kaynakları üzerindeydi. Çin'i doğudan batıya bağlayan, tek geçit de, buWeiırmağı idi. Tibetliler bu geçit üzerinden, Çin'in doğularına kadar yayılabilmişlerdi. Bu geçidin güneyi, yüksek dağlarla çevrili idi. Kuzeyi ise Orta Asya bozkırlarına açık bulunuyordu. Bu sebeple ırmak, Hun ve Tibet kavimlerinin bir karşılaşma bölgesi idi. Bu jeopolitik üstünlükleri bilmeden, kısır çekişmelere girmenin, bir gereği yoktur. Mesela Çin'deki ünlü Cou sülalesinin kuruluşunda Türkler mi, yoksa Tibetliler mi baskılı olmuşlardı sorusunu, yukarıdaki açıklama cevaplandırmaktadır.

"Köpek-Ata" inancı, Tibet kültürünün sembolüdür. Hatta ünlü Göktürk Kağanı Bilge Kağan bile, Çin elçisi ile görüşürken, Köpek soyundan gelen Tibetliler diye bir tanıtmada bulunmuştur. Orta Asyalı Hunlar, ölülerini atları ile birlikte gömerlerken Tibetliler ölülerini yakıyorlardı. Bunlar da bize gösteriyor ki, Orta Asyalı Türkler ile Tibetliler arasında kesin inanç ayrılıkları da vardı.

KAYNAK: Doç. Dr. Salim CÖHÇE, Türk Tarihine Giriş, ELAZIĞ 1995, ÇagOfset Matbacılık, s. 55-59

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder