12 Nisan 2016 Salı

Bögü Kagan’ın Mani Dini’ni Kabulü ve Maniheizm’in Devlet Dini Haline Gelmesi

VIII. yüzyılda Uygurların Maniheizm’e girişi Arap kaynaklarının yanı sıra Çin tarihi kayıtları, Turfan vahasında ele geçen Maniheist yazmalar ve Karabalgasun Yazıtı’ndaki bilgiler ile de teyit edildiği üzere Türk tarihi için kayda değer bir olaydır. 5 762 yılında Uygur kağanı Bögü (759-779)’nün Maniheizm’i benimseyişinden sonra Orhun Uygur Kağanlığı’nda bu inancın devlet dini statüsü kazanması da bunun önemli bir göstergesidir. Genel olarak kaynaklar, Bögü Kağan’ın 762-63 yılında Mani dinini kabul ettiği görüşündedirler. Ancak Larry Clark, müstakil bir çalışmasında Bögü’nün - kağan olmadan önce- henüz Tigin iken Maniheizm’e sempati duyduğu savını ortaya atarak onun 755-56 yıllarında bu dine girdiğini, fakat kağan olduktan sonra söz konusu tarihte Maniheizm’i devlet dini olarak ilan edebildiğini öne sürmektedir (Clark 1997:83-123). Şinasi Tekin ise, Maniheizm’in 762’de devlet dini olarak kabulü konusunda, “Uygurların bilhassa da üst tabakanın Mani dini ile çok önceden bir aşinalığı olmaksızın böyle bir teşebbüsün başarısını tasavvur etmek güçtür” demektedir (2001:110). 5

Uygurlar henüz Ötüken’de iken Çin vasıtasıyla Maniheizm’i tanımışlardı. Lakin bu tanışma Maniheist propagandacıların Uygur memleketine gitmesiyle değil, ama kağanlarının Çin’e yaptığı bir sefer esnasında Uygurların orada Mani dini ile temasa geçmesiyle olabilmiştir.

Kaynakların belirttiğine göre 762 yılının sonların doğru Tang imparatoru T’ai-tsung, An-lu-shan askeri birliklerine bağlı Shih Chao-i adlı bir asinin önderlik ettiği bir isyanı bastırmak üzere Uygur kağanı Bögü’den yardım istemişti. Kağan isyanın çıktığı Lo-yang şehrine giderek olayı bastırmıştı. Göçebe geleneklerine göre yardımın karşılığı olarak şehrin askerlere yağma ettirilmesi gerekiyordu. Uygurlar buna uyarak yağmayı  gerçekleştirdiler. Fakat Ötüken’e dönmeyip kısa bir süre için orada yerleştiler. İşte onların bu geçici ikametleri Bögü Kağan’ın Soğd asıllı Maniheist misyonerlerle tanışma ve onların dinini öğrenmesine ortam sağlamıştır. Maniheizm’e büyük bir ilgi duyan ve ihtida etmek isteyen Bögü Kağan,763 yılında bu dini öğretecek dört rahibi de beraberine alarak ülkesine döndü. Bunlar arasında en kıdemlisi Jui-hsi idi. Karabalgasun kitabesinin Çincesi bu zat hakkında övücü ifadeler kullanmaktadır (Traité 1913:191-192):

“Kağan, Jui-hsi gibi dört rahibi (Uygurca Moçak) kendi ülkesine getirdi. Bunlar iki ibadeti geliştirip, üç zamanı iyice öğrettiler. Bu din bilginleri Nura ait doktrinleri mükemmel şekilde incelemiş oldukları gibi, yedi kitabı da tam olarak anlıyorlardı. Onların bilgileri denizler kadar derin, konuşmaları da çağlayanlar kadar akıcı idi. Bu nedenle Uygurları bu hak dine sevk edebilirlerdi… .”

Bögü Kağan maiyetiyle birlikte Karabalgasun’a geri döndükten sonra, devlet ricali arasında onun Maniheistleri Uygur ülkesine getirmesi ve bu dini devletin resmen kabul edip etmeyeceği konusunda münakaşalar başlamıştır. Daha sonraki olayların bize gösterdiği üzere muhtemelen bu muhalif grubun başında kağanın baş veziri Tun Baga Tarkan vardı. 5

Bögü’nün bu dine meyletmesine karşı çıkanlar nedeniyle tereddüt yaşadığı anlaşılıyor (Tekin 1962:6-7):

“(Kağan) Ben Tengri sizlerle birlikte tanrılar ülkesine gideceğim” dedi.

Rahipler de şu karşılığı verdiler: “Biz kutsalız, biz rahibiz. Tanrı’nın sözlerini

tamamen  yerine  getiririz.  Biz  ölünce  tanrılar  ülkesine  gideceğiz,  çünkü biz

Tanrı’nın buyruğundan çıkmayız. Bize çok baskı yapıldığı   için Tanrılar ülkesini

bulacağız....

Efendim eğer siz kendiniz, kanunsuz ve düzensiz olarak Ezrua’ya54 karşı günah

işleyecek olursanız, bütün ülkenizde karışıklıklar olacak. Bu bütün Türk milleti

Tanrı’ya karşı günah işlemiş olacak ve rahiplere buldukları yerde baskı yapacaklar,

onları öldüreceklerdir. Bu Çin’den gelen dört kutsal rahip dört dileğiyle ....Büyük   tehlike ve baskı olacaktır. Dinleyicileri ve tüccarları nerede bulsalar hepsini öldürecekler ve birini (dahi) canlı bırakmayacaklar. Bu sizin ülkenizde buyurduğunuz iyi ve büyük işler yapılıyordu. Tarkan gelince sizin ülkenizde (gene iyi işler) yapıldı. Fakat efendim eğer bunu kendiniz uzaklaştırırsanız iyi kanunlar, iyi işler hep kalmış olacak. Eğer Tarkan böyle (ülkeyi) tehlikeye sokacak olursa kötü işler yapılacak ve sizin (ülkeniz yıkılacaktır). Gideceğiniz yol bundan başka olacak. Bu şeyleri papaz hazretleri işitecek (fakat) hiç tasvip etmeyecek (Semerkand’daki din önderi kasdediliyor)” 55

W.Bang ve A.v. Gabain’in Turkish Turfan Texte serisinin ikincisinde yayımladıkları Mani dinine ait bir metinden (TT II 1929:416-417), Bögü’nün Mani dininden oldukça etkilenmiş olduğunu, ancak bu kişisel tercihinin kabul ettirilmesi noktasında yaşadığı sıkıntıların onu bir iç muhasebesi yapmak durumunda bıraktığını da anlıyoruz. Hatta kağan bir ara dinden ayrılmayı da düşünmüş olmalıdır. Ancak sonrasında yaşadığı pişmanlık metne şöyle yansıyor. 5

“Yine haşmetli hükümdar ve rahipler iki gün iki gece bu meseleleri görüştüler. Üçüncü günü Tengriken son derece üzüldü, bundan sonra haşmetli hükümdarın zihni biraz zayıfladı. Şu sebeptendir ki ‘bu amellerden ötürü ruhu kurtulmayacak’ diye bir ses işitti; bu yüzden korktu, titredi, tereddüte düştü.57 Bu sırada haşmetli hükümdar Bögü Han kendisi rahiplerin bulunduğu cemaate geldi ve rahiplerin (önünde) diz çöktü, günahları için af dileyip saygıyla şöyle dedi:

...den beri sizlere eziyet çektirdim. Açlık ve susuzluk......... Şöyle düşündüm: Bunca

üzüntülerden sonra kendime geldim. Siz bana acıyın, (beni)dine tutun (kabul edin),rahip yapın! Fakat şimdiye kadar düşüncelerim sabit değildi. Dünyada, evde

barkta yaşamayı hiç sevmem, artık gözümde değersiz ve basit oldu... Yine siz bana şöyle buyurmuştunuz: Bunca ameller ruhunuzu kurtaramayacaktır. Fakat dine rahipler vasıtasıyla gelecek iyi amellerin işlenmesi kalacak... Cesaretim kırıldı ve korktum. Siz buyurursanız ben sizin sözlerinize ve öğütlerinize göre hareket edeceğim. Çünkü siz (bana) ‘efendim iyi gayret gösterin, günahları bırakın demiştiniz’ dedi.

O zaman haşmetli hükümdar Bögü Kağan böyle konuşunca biz rahipler ve bütün ülke halkı çok sevindik. Bu sevincimiz sözle ifade edilemez. Sonra olayı birbirine anlattılar, sonra binlerce, on binlerce topluluklar halinde birleşip çeşit çeşit eğlencelerle... geldiler. Sabaha kadar büyük neşelerle, sevinçlerle sevindiler... Pek çok idiler. Ertesi günü küçük oruç idi.”

Olayın ertesinde Bögü Kağan, tebasının Maniheizm’i kabul etmesi için bir emirname yayınladı. Hadise, Mani metninde heyecan dolu bir üslupla anlatılmaktadır (TT II 1929:416-417).

“Haşmetli hükümdar Bögü Kağan ile bütün rahipler, maiyetinde atlara bindiler ve bütün büyük prensler, soylu kişiler başta olmak üzere, büyük küçük bütün millet güle oynaya şehrin kapısına gittiler. Bu sırada haşmetli hükümdar şehre indi, tacını giydi. Kırmızı.... giyip altın tahtına oturdu. Beylere, halka yerinde bir buyruk buyurdu. ‘Şimdi sizler bütün ışık... sevinin... bilhassa rahipler... gönlünüzü teskin ettikten sonra kendimi sizlere veriyorum ve ben geldim, tahtıma oturdum. Sizlere buyururum: Rahipler sizlere... ruh ziyafetine teşvik etseler, öğüt verseler sizler onların sözlerine ve öğütlerine göre hareket edin, seve seve saygı gösterin.’ Bunun üzerine Bögü Kağan Tengriken bu buyruğu buyurduğunda, sayısız halk haşmetli hükümdarın önünde saygıyla eğildiler ve bağrıştılar, yine siz rahiplere saygı gösterdiler, sevindiler. Hepsi... sevindi. Yeniden Tanrı’yı sevdiler ve iman ettiler. Bundan sonra durmadan ruh işlerinde ve iyi amellerde gayret gösterdiler. Yine kutlu, nasipli Han bu millete durmadan iyi ameller işlemesi için öğütler verir ve onu bu tür işlere teşvik eder. Sonra haşmetli hükümdar şöyle bir kanun koydu. Her on kişinin başına bir adam dikti ve bunları iyi amellere teşvik edici yaptı. Kim dini ihmal eder, günah işlerse ona (doğru yolu) öğretip olur idi.”58

Böylece 763 tarihinden itibaren Uygurların resmi dini Maniheizm oldu. Bögü Kağan tarihte Maniciliği kendi halkına kabul ettiren birkaç hükümdardan biri ve (daha sonraki Uygur kağanlarını istisna edersek) Asya’nın doğusunda da tek örnektir. Bögü’nün bir Soğd dini olan Mani öğretisini kabul etmesinde kendisinin kişisel anlamda bu dine duyduğu eğilimin yanı sıra, kimi siyasal ve ekonomik koşulların da etkili olması mümkündür. O bu inancı benimseyerek hem Doğu Asya’da ekonomik açıdan çok etkili olan Soğdlularla daha uyumlu ilişkiler kurmak, hem de bu yolla Çin’in etkilerine karşı koymak gibi bir amaç gütmüş olabilir. Zira Çin’deki Budizm’in etkisine de açık bulunan hatta bünyesinde bu inancı da barındıran Uygurların kolayca tahribata uğramaları beklenebilirdi. Bögü, belki de Tang hanedanına karşı uzun vadede istiklallerini korumanın yolu olarak Çin’de tepkiyle karşılanan bu dini benimsemekle, bir yandan Çin’i umursamadığını gösteriyor, öte yandan bu devletin ülkesi üzerindeki siyasal ve kültürel etkisinin azalacağını düşünüyordu. Ayrıca Kağan Uygurların yerleşik hayata ve şehir kültürüne geçişlerini ve halkının medeniyet seviyesini yükseltmeyi yakın Çin’den ziyade uzak Soğd eliyle yapmayı daha güvenilir bulmuş olmalıdır (Mackerras 2002:443-444). Özellikle de bir tüccar dini olan Maniheizm’in ülkesine ekonomik getirilerini hesaba katmıştır kanaatindeyiz. Lakin Grousset’in yorumundan burada karşılıklı bir faydadan söz etmek de mümkündür. Zira “Irak ve İran’da Araplar tarafından baskı altına alınan bu eski Pers dini, Moğolistan’ın hakimi, Çin’in müttefiki ve kudretinin zirvesindeki Uygur Kağanı’nı kendi tarafına kazandırarak beklenmeyen bir anda talihinin akışını değiştirmiş görünüyordu” (Grousset 1993:130).

Ancak sanıyoruz ki Karabalgasun kitabesinde zikredilen Bögü Kağan’ın şu ifadeleri özellikle de son cümleleri onun Mani dinini kabul etme nedenlerini ve bu dine verdiği önemi açıkça izah ediyor ( ETY 1994:233):

“Kağan şöyle bir emir yayınladı:‘Bu din muhteşem ve harikuladedir. Bununla birlikte onu kabullenmek, ona riayet etmek güçtür. Onu iki üç defa dikkatle inceledim. Eskiden cahildim, Buda’ya şeytan diyordum. Şeytanı Buda olarak anıyordum. Şimdi gerçeği anladım. Artık bundan böyle sahte tanrılara hizmet etmeyeceğim’….

Bu ülke sıcak kan içicilik gibi barbar âdetini bırakarak sebze ile beslenen bir memlekete dönüşsün. Bu cinayet devleti iyiliklere teşvik krallığı haline gelsin.”

Uygurlardaki din değişimi hakkında, XIII. yüzyıla ait Cüveynî’nin Tarih-i Cihan Güşa (Cihan fatihinin tarihi) adlı Farsça eserinde de ilgi çekici bir anlatı vardır. Ancak burada yazar muhtemelen Maniheizm’i Budizm ile karıştırmaktadır. (Öztürk 1999:105-106):

“Uygurlarda büyücülük ilmi mevcuttur. Bu büyü mütehassıslarına onlar Kam derler. Bu kimseler cinlerle ve ruhlarla bağlantı kurar, hastaları tedavi eder ve gelecekten haber verirler. Kamlar şehzadelere müneccimler olarak hizmet vermektedir. Hanlar bir işe başlamadan önce mutlaka bunlara danışırlardı. Hıtay (Yedisu)’da bir putperest vardı. Bu kimse Buku (Bögü) Han’a bir elçi göndererek “Toyin” denilen din ulularıyla Han’ın ülkesindeki kamları münazara yapmaya davet etti. İleri sürdüğü şarta göre hangi taraf münazarayı kazanırsa, karşı taraf onun dinini kabul edecekti. Her iki taraf galip gelecek yüksek akide öğretilerini okumak için karşı karşıya geldiler. Toyin’ler kendi kutsal kitapları olan “nom”larını okumaya başladılar. Onların “nom”u batıl hikâye ve rivayetlerden teşekkül etmiş olmasına rağmen, içerisinde bütün peygamberlerin dinlerine, şeriatlarına uyan mesela insanları incitmemek, haksızlık etmemek, kötülüğe karşı iyilikle cevap vermek, canlılara zarar vermemek gibi iyi öğütler de vardı. Bunların dinleri ve inançları çok çeşitli ise de hemen hepsinde “tenasüh” inancı hâkimdir. Bu münazarada kamlar yenildiler ve karşı tarafın dinini kabul ettiler ve halkın çoğu da onlara uydular.”

Bögü Kağan, devletinde Maniheizm’i yerleştirme kararının ardından Turfan’da bulunan bir metinde “doğunun hakimi, dinin koruyucusu ve hak yolundan gidenlerin yardımcısı” olarak vasıflandırılmış ve “Zahag i Mani” yani “Mani’nin tezahürü” olarak anılmaya başlanmıştır. Mani kilisesinin başpiskoposu kağana kutlama mesajı ile birlikte dini yaymak ve yüceltmek maksadıyla kadınlı erkekli seçilmişlerden bir heyet gönderir (Mackerras 2002:445).

Bu arada Bögü Kağan ileri bir adım daha atarak Mani dininin Çin’de de yayılması için teşebbüse geçer. 768 yılında Ch’ang-an ve Lo-yang şehirlerinde Mani tapınaklarının   kurulması için T’ang imparatoru emir vermek zorunda kalır. Üç yıl sonra ise Güney Çin’de dört ayrı şehirde mabetler inşa edilmiştir.

Bögü Kağan 779 yılında çadırında Maniheist bir vaazı dinlediği esnada muhalif veziri Tun Baga Tarkan tarafından öldürülmüş ve bu nazır “Alp Kutluk Bilge Kağan” unvanını alarak Uygur tahtına oturmuştur. Hatta bu hükümet darbesinin, görünen nedeni Uygur devlet yönetiminde etkin rol oynayan Manici Soğdların, Bögü Kağan’ı Çin’i işgal etmesi için ikna etmiş olmalarıydı.

Bu husus Çin kaynağı Hsin T’ang-shu’da şöyle anlatılır (UDTK 2004b:102):

“İmparator Te-tsung tahta çıkınca, babasının ölümü dolayısıyla sarayın yasını bildirmek ve dostluğu tamir etmek için birini gönderdi. O zaman Soğdlar kağanı Çin’e hücuma teşvik ediyorlar ve kağana ‘ Çin’de para, toprak var. Çok zengin. İmparatorun ölümüyle Çin karışıklıklar içinde. Bu sırada Çin’e akın yaparsanız çok menfaat kazanırsınız’ dediler. Böylece kağan bütün ordunun hududa doğru gitmesini istedi. Fakat onun baş nazırı T’un Mo-ho Ta-kan, ‘T’ang büyük bir devlettir ve bize karşı kötü bir hareketi de yoktur. Evvelki sene T’ai-yüan’a girdiğimiz zaman on binlerce koyun ve at aldık. Zafer kazandık. Ancak yol çok uzak ve dönüşümüz zor oldu. Eğer şimdi asker oraya gittikten sonra zafer kazanamazsak nasıl döneceğiz’ dedi. Kağan onu dinlemedi. T’un Mo-ho bu karmaşada onu, yakınlarını ve Soğdlular arasından iki bin kişiyi öldürdü. Hemen kendisini kağan ilan etti”

Bu kağanın iktidarı ile birlikte kağanlık soyu Yaġlakar ailesinden Atieh (Ediz) ailesine geçmiş olmaktadır.

DİPNOTLAR:

51   Karabalgasun Kitabesi’nin bugünkü dile çevrilmiş bir metni ETY içindedir. Okuma için bkz. (Orkun
1994:232-236)

52  759 yılında babası Moyen Çor’un ölümü üzerine Uygur tahtına geçen Bögü (Bugu,Tengri) Uygurca
“alim, hekim, sihirbaz” gibi anlamlara gelir. Bu kağanın Bögü olarak anılmasının sebebi Mani dinini
ülkesinde yayması ile ilgilendirilebilir. Çinliler Bögü adını “Mou-yü” şeklinde yazmışlar veya “I-ti-
chien” tabirini kullanmışlardır (İzgi 1986:19).

53   Kağan’ın vekili Tun Baga’nın Bögü’nün fikirlerini paylaşmama nedeni konusunda ancak fikir
yürütebiliyoruz. Belki de Tarkan, vaktiyle Tonyukuk’un Budizm’e duyduğu tepkideki hassasiyetle ve
benzer kaygılarla Maniheizm’e karşı durmuş olsa gerektir.

54   Türkçe metinlerde geçen “Ezrua” tabiri Mani terminolojisinde ışık ülkesinin hükümdarı Zurvân’ı
karşılar bir ifadedir.

55 Buradaki ifadeleri Şinasi Tekin Mani rahiplerinin Bögü’ye açık tehdidi olarak yorumlar. Bu düşünceye katılmakla birlikte kanaatimizce esasen bahis konusu din adamları Kağan’a bir tereddütlerini dile getiriyorlar. Muhtemelen-incelediğimiz Uygurca mektupta anlatılanlardan-Bögü rahiplere görüşmeleri sürecinde ülkesinde başta vekili Tun Baga Tarkan olmak üzere bürokrasi ve halktan Maniheizm’e karşı olan önemli bir kitlenin mevcudiyetinden söz etmiş olmalıdır. Burada Maniciler Bögü Kağan’a eğer dinlerini seçecek olursa bunda sağlam durmasını, aksi taktirde kendi başlarına gelebileceklerin muhakemesini bildiriyorlar. Bunu da “Ezrua’ya karşı işlenecek günah”şeklinde sunuyorlar (zira Maniheizm’de dini benimsedikten sonra ondan dönmek büyük bir günahtır). İşte Kağan’ın-mektubun devamında ifade edilen-iki gün daha bu meseleleri onlarla görüşmesinin arkasında yatan düşüncenin hem iç muhasebe ve din hakkında bilgi edinme ve hem de halkına ilgili hususu anlatış stratejisinin belirlenme süreci olduğu fikrini taşıyoruz.

56  Bögü Kağan’ın Mani rahipleriyle konuşması şurada da yayımlanmıştır (Çağatay 1963:13-17).

57  İfadelerindeki rüya veya içsel sesin bir motif olduğu kanaatindeyiz. Buda’nın bir rüya sonucu aristokrat
yaşamını terk etmesi veya benzer şekilde Üveys el-Karenî’nin zahidane bir hayata geçişi ile Bögü’nün
Maniheizm’i seçmesindeki paralel argümanlar tarihi olgu ve olayların gerçekliğine mücerred bir boyut
katıyor. Yine Karabalgasun yazıtında Bögü Kağan için “Zahag i Mani” yani “Mani’nin tezahürü”
denmesi de bu düşüncemizi destekliyor.

58 “Her on kişinin başına bir adam dikti ve bunları iyi amellere teşvik edici yaptı. Kim dini ihmal eder, günah işlerse ona (doğru yolu) öğretip olur idi” ifadesinden anlaşıldığı kadarıyla Bögü halkının ivedilikle Mani dininin akidelerini öğrenmesini ve inancın Uygur toplumunda yaygınlaşmasını istemiştir.

KAYNAK: Türk Tarihinde Maniheizm (VIII-XIII yüzyıllar). Selim KARAKAŞ. Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı. doktora tezi. Ankara 2010. s. 74-80

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder