13 Nisan 2016 Çarşamba

Hunlarda Hayvancılık

Shih-chi’nin Hunlar ile ilgili bölümünün ilk satırlarında Hunların beslediği hayvan türleri ile ilgili bilgiler vardır. Hunlar eski zamanlardan beri, kuzeyin zaptolunmaz topraklarında, çiftlik hayvanlarının otlamalarını takip ederek dolaşırlardı. Onların hayvanlarının sayıca fazla olanları, at, sığır ve koyundu. Sayıca daha az olan hayvanları ise develer, katırlar, vahşi atlar ve eşeklerdir177. Bunların yanında Hunların

farklı türde katırlarının da olduğunu belirtmiştik. Onlar su ve çayır arayışı çerçevesinde hareket ederler178.

Hunların besledikleri hayvanların hepsi otçul ve iktisadi değeri yüksek olan hayvanlardır. Bu hayvanlardan elde edilen malların da iktisadi değeri yüksektir. Tabii bu yüksek değer, hayvanların ve onlardan elde edilen ürünlerin karşılığında, ticaret yolu ile alınan mallarla ölçülebiliyordu. Bu konuya Hun ticaretini incelediğimiz bölümümüzde değineceğiz.

Hayvan sürülerin idare eden çoban, hafife alınacak, küçümsenecek bir kimse değildir. Dolayısıyla, büyük hayvan sürülerini idare eden ve onlardan ekonomik değeri olan ürünler elde edilen kavimleri de medeniyetsiz, barbar olarak nitelemek, konunun derinliğini anlayamamaktan ileri gelir. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki çobanlık, hayvan beslemekle aynı şey değildir. Tarım yapan insanların da, avcı toplayıcı kavimlerin de hayvan besleme adetleri vardır. Ancak tarım ve avcı toplayıcı kavimlerin hayvan besleme biçimiyle çobanlık faaliyeti tamamen farklıdır. Büyük hayvan sürülerine sahip olan kavimlerin dışındaki kavimler, hayvanları sadece ekonomik faaliyetlerinde bir yardımcı veya besin kaynağı olarak kullanırlar ve bu hayvanların sayısı oldukça sınırlıdır. Fakat bu kavimlerde hayvan besleme tâli derecede olmasına ve hayatın esasını teşkil etmemesine karşılık, çobanların bütün ruhunu ve dünyaya karşı takındıkları tavrı, onların, ehlileştirilen ata, kocabaş hayvanlara ve koyun sürülerine bağlanmasına sebep olan münasebetler tayin etmektedir179. Çobanlık faaliyeti, temel ekonomik faaliyetleri farklı olan avcı toplayıcı, ziraatçi toplumlardan farklı olarak, toplumun karakteristik özelliklerine, kültürüne daha fazla etki etmektedir.

Bunun yanında avcı toplayıcı kavimler, avladıkları hayvanlara hurafe ile karışık bir korku ile baktıkları ve onu tabiat fevkindeki kuvvetlerin toplandığı bir mahlûk addettikleri halde, çobanın bakımlı sürüsü ile olan münasebetini, tamamen fayda ve mantık prensipleri tayin eder180. Avcı kavimlerin, avladıkları hayvanlara hurafe, korku karışımı bir his ile saygı duymalarına verilebilecek en güzel örnek, Kızılderililerin avladıkları bizonun başucunda uzun süre dua etmeleridir. Bu totemistik davranış, tamamen insanidir. Burada avcı kavimlerin geri bir medeniyet olduğu iddiasında değiliz. Sadece temel geçim kaynağı, farklı türlerde de olsa, hayvanlar olan kavimler arasındaki garkı ortaya  koymaya  çalışmaktayız.  Tabii ki Kızılderililerin  bu  davranışı,

yaratıcıya şükür veya onların beslenmesi için ruhunu teslim eden hayvana saygı gibi farklı biçimlerde yorumlanabilir. Ancak avcı kavimlerin, avladıkları hayvanlarla aralarında duygusal bir bağ kurdukları gerçektir. Bozkır kavimleri de hayvanlarını severler, onu veren yaratıcıya kurbanlar vererek minnetlerini ifade ederler ancak onların temel prensibi, hayvan sayılarını artırmak ve hayvanlardan en yüksek iktisadi faydayı alabilmektir.

Uçsuz bucaksız ovalardaki dolaşma, bütün azametiyle göze çarpan gök kubbenin gözlenmesi, insanın dikkatini kâinatın yaratılışındaki, inceliğe, mükemmelliğe yöneltir. Biraz da bu nedenle çoban, ilahi kudreti ve tecelliyi eslediği hayvanda değil gök kubbede arar ve görür. Hunların ve diğer İslam öncesi Türk toplumlarında ve diğer bozkır milletlerinde, diğer kavimlerden farklı olarak özellikle Ay kültünün var olması, çobanın geceleri gök kubbeyi inceleyip, ilâhi kudreti müşahede etmesi sonucu ortaya çıkmış olabilir. Tabii yine, yüzeysel bakış açıları sonucu, her gördüğü değişik nesneyi Tanrı olarak addettiği düşünülen Türklerin Ay kültü de, Ay’a tapma olarak anlamlandırılmıştır. Bu yanlışlıklar ayrıca incelenmelidir. Dikkat çekici bir biçimde, temel ekonomik faaliyeti hayvancılık olan hemen hemen bütün bozkır kavimlerinde, Gök Tanrı dininin genel kabul gören din olması da, bozkır insanının ruh halinin, din seçiminde de büyük etkisi olduğunu gösterir.

Gök kubbe dışında da tabiatın tamamıyla iç içe olan bozkır insanı, yırtıcı hayvanlara da saygıyla bakar. Bozkır insanı baktığı beslediği ayvanların dışında kalan hayvanlarla da ilgilenir, onlara çeşitli anlamlar yükleyerek değer verir. Bozkır toplumlarının sanatlarında ve efsanelerinde mitik manalar ifade eden hayvan motifleri mühim bir yer işgal eder181. Hayvancılık yapan insan tabiatı gözlemler ve kendisine göre çıkarımlarda bulunur. Hun toplumunun büyük kısmı hayvancılıkla uğraştığından, yukarıda bahsettiğimiz sosyal ve kültürel sonuçlar, toplumun tamamını kolayca etkiler ve yayılır. İşte böylece bozkır kültürü şekillenmeye başlar.

İktisadi faaliyetlerin amacı, ortaya, ekonomik değeri olan bir mal veya hizmet çıkarabilmektir. Bu amaçla yapılan faaliyetlere üretim denir. Üretim yapmak, her zaman, her koşulda hep zor olmuştur. Tarım ürünü üretmenin de, sanayi ürünü üretmenin de, hayvansal ürünler üretmenin de kendi içinde zorlukları vardır. Üretimin tamamlanmasıyla ekonomik kazanç sağlanamaz. Yani yapılması gerekenler henüz bitmemiştir. Ürün veya  hizmetin tüketiciye ulaştırılması ve tüketilmesi,  yani satılması

gerekir. Buradan itibaren pazarlama ve satış faaliyeti başlar. İşte bu noktada, hayvansal ürünlerin pazarlanması ve değerlendirilmesinde, diğer ürün gruplarına zor tarafları ortaya çıkar. Çünkü bu ürünlerin kısa sürede tüketiciye ulaşması ve tüketilmesi gerekir. Aksi takdirde ürünler bozulur ve emek ile sermaye heba olur. Bozkır ekonomisinin en kırılgan noktasını bu durum oluşturur.

İşte bu nedenle bozkır yöneticileri, daha güvensiz, daha istikrarsız bir pozisyondaydı. Çayırlardan gelen zenginlik depolanamıyordu. Hayvanlar mevcut çayır ve sulardan faydalanabilmek için sürekli yayılmalıydı. Ayrıca sürekli itinalı bakım isterlerdi ve sonunda ölürlerdi. Yönetici veya varlıklı kişi, büyük miktarda hayvan sahibi olsa bile, bu varlığı bir gecede, bir fırtına, tipi ya da hırsızlık sonucu yok olabilirdi. Bununla beraber, hayvanlar daha istikrarlı ve çok çeşitli ürünlere kolayca ve hızlı bir şekilde çevrilemediğinden ve yönetici faydalı bir şekilde yıllık vergilendirme ile meşgul olamadığından, lider ve toplumu, acil ihtiyaçlarını karşılamak için kuralsız bir zorla almaya güvenmek zorunda kalıyordu182. Hunların sürekli Çin sınırına yağma akınları yapmalarının en önemli sebebi budur. Hunlar en zayıf dönemlerinde bile bu akınlardan vazgeçmemişlerdir.

Bahsettiklerimizin yanında, hayvanların, yani en önemli üretim faktörünün verimliliği ve nihayetinde ölmesi de Hunları sarsabilen bir etkendir. Süt hayvanları, ömürleri boyunca aynı verimle süt vermezler. Veya bir binek hayvanı, örneğin at, hayatının her döneminde aynı güce sahip değildir. Süt veren hayvanların gebelik dönemlerinde sütten kesilmesi önceden kestirilebilir bir durumdur ancak bir hayvanın ani ölümü, önemli bir ekonomik kayıptır. Hunlar soğuk bölgelerde kalmak zorunda kaldıklarında, çok sert kış koşullarına maruz kalmış ve neredeyse milyonlarca hayvanlarını kaybetmişlerdir. Bu ve benzeri durumlar, Hun ekonomisinde ağır yaralar açmıştır. Çünkü kaybedilen hayvanların yerine konması, hele de ordu zayıfsa ve yağma yapamıyor, ganimet toplayamıyorsa, uzun yıllar almaktadır.

Bozkır ekonomisinin bu durumunu yerleşik tarım toplumunun iktisadi düzeni ile karşılaştırdığımızda, tarım toplumunun daha dengeli olduğunu görmekteyiz. Tarım toplumunun en önemli üretim faktörü topraktır. Toprak, Hunların çiftlik hayvanları gibi ölmez. Verimi, inişli çıkışlı bir seyir izleyebilir ancak iklim, yağış durumu, tohumların yapısı gibi tarım toplumunun diğer  değişkenlerine  bağlı olarak,  alınacak  hasatla  ilgili

önceden tahmin yapılabilir. Toprağın ürün vermemesi olağan üstü şartlar haricinde, çiftçinin insiyatifine bağlıdır. Çiftçi sadece toprağını nadasa bıraktığı yıl ürün alamaz ve bu durum önceden planlandığı için, bir sorun teşkil etmez. Ayrıca nadas, gelecek yıllarda, topraktan daha iyi verim alabilmek için yapılan bir uygulamadır. Yani getirisi vardır. Tarım toplumlarının, üretim alanında hayvancılık yapan kavimlerden en büyük farkı, ürettiği ürünlerin depolanabilmesidir. Tarım ürünleri, işlenmezlerse, ham halleriyle, uygun depolama şartlarında, uzun yıllar depolanabilir. Hayvansal ürünlerde, bu mümkün değildir. Kaldı ki Hunlar, hareketli yapıları nedeniyle, ürettikleri tarım ürünleri için bile büyük depolar yapamamışlardır. Hunlarda tahıl deposu yoktur denemez ancak büyük depolar başıboş bırakılamadığından her zaman korunmaya muhtaçtı. Bu da sürekli aynı yerde bulunmak demek oluyordu ve tabii ki büyük tahıl depoları kurmak Hunların yapısına uymuyordu.

Bunlardan başka Çin’in ürettiği tarım ürünlerinden daha değerli bir ürünü vardı: İpek. Çinliler, ticaret bölümümüzde önemine değineceğimiz gibi ipek karşılığında istedikleri hemen her şeyi alabilmişlerdir. İpek, bir anlamda, uluslar arası ticarette Çin’in parası gibiydi. Böylece tarım sektörünü destekleyen, orada oluşabilecek zararları karşılayabilen bir yapısı vardı.

Hayvancılık Hunların en temel faaliyetidir. Hayvancılık da kendi içinde hayvan türlerine göre farklılık gösterir. Şimdi ayrı ayrı özellikleri ve önemleri üzerinde duracağımız hayvanlar arasında bulunan at da tıpkı Çin’in ipeği gibi, Hunlara has ve çok değerli bir üründü.

DİPNOTLAR:

Lattimore Owen., Inner Asian Frontiers Of China, s. 67 SC, Nienhasuer W., Grand Scribe ’s, Vol IX, Part II, s. 238

178  SC, Nienhasuer W., Grand Scribe’s, Vol IX, Part II, s. 239

179  Deer Jozsef, İstep Kültürü, s. 27

180  Deer Jozsef, İstep Kültürü, s. 27

181 Deer Jozsef, İstep Kültürü, s. 28

Barfield Thomas J. The Hsiung-nu Confederacy: Organization  and Foreign  Policy,   The  Journal Of Asian Studies, Vol: 41, No:1, November 1981, s. 45-61

KAYNAK:   Asya Hunları’nda İktisadi Hayat. Murat Öztürk. F.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Ana Bilim Dalı.  Doktora Tezi. Elazığ 2013. s. 78-82

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder