22 Nisan 2016 Cuma

Asya Hun Devleti’nin Bölünmesi

Hu-yen-ti’den sonra sırasıyla, Hsü-lü-kuan-ch’ü (M.Ö. 68-M.Ö. 60), Wo-yen-ch’ü-ti (M.Ö. 60 M.Ö. 58) ve Hu-han-yeh (M.Ö. 58 M.Ö. 31) geçmişlerdir. Bu yıllar genelde kaybedilen savaşlar ve iç isyanlarla geçmiştir. Hu-han-yeh döneminde Çin’e bağlanma fikri, Hunlar arasında iyiden iyiye taraftar bulmaya başlamıştır. Bu fikre özellikle Hun soyluları, Çin’e bağlanmanın aşağılık ve onur kırıcı bir durum olduğunu belirterek karşı çıksalar da, kurultaydan Çin’e katılma kararı çıkmıştır. Hu-han-yeh, halkıyla beraber güneye hareket etmiş, kardeşi Chih-chih ise ilticayı kararına itiraz ederek kendi halkıyla beraber, kuzey batı bölgelerine yerleşmiştir. Bu ilk parçalanma sonucu Hu-han-yeh’in devleti Doğu Hunları, Chih-chih’in devleti ise Batı Hunları olarak adlandırılmıştır.

Böylece yüzyıllardır baş edilemeyen büyük düşman Hunların, Çinlilere biat etmesi, Çin tarihinde bir yabancı lider için yapılan en şaşaalı törenlerin yapılmasına sebep olmuş, Hu-han-yeh Çin başkenti Ch’ang’an’da bir ay misafir edildikten sonra 16.000 kişilik bir atlı birlikle ülkesine yolcu edilmiştir156.

M.Ö. 56-M.Ö. 36 yılları arasında Batı Hunlarının başında bulunan Chih-Chih, Baykal Gölü’nün güneyine yerleşmiştir. Önce Wusunlarla ittifak arayışına girdi ancak Wusunlar Han Devleti’nden çekindiklerinden, bu ittifak isteğine Hun elçisini öldürerek cevap verdiler. Bu sırada Chih-Chih Yüeçi kalıntısı olan Semenkand kralının Wusunlara karşı ittifak teklifine olumlu yanıt verdi ve Wusunlar ağır bir yenilgiye uğratıldı. Bunun yanında Chih-chih Fergana şehir devletlerini vergiye bağladı.

Chih-chih, Çin’den çok uzakta olmasına rağmen Çin’de hâla bir Hun korkusu mevcuttu. Bu nedenle Çin sarayında Batı Hunlarına saldırmanın gerekli olup olmadığı tartışıldı. Önce Baykal Gölü’nün güney kıyılarına yerleşen Chih-chih, Çin’den uzaklaşmak maksadıyla daha batıya yerleşmiştir. Böylece Çin’den iyice uzaklaşsa da ve çok büyük nüfusa sahip olmasa da, Han Devleti yine de Batı Hunlarından ürküyordu. Büyük bir ordu hazırlandı ve ordu batıya doğru uzun bir yolculuğa başladı.

Bu dönemde Part Devleti tarafından esir edilen 1000 kadar Romalı asker, sınır Güverliği için Merv civarına gönderilmişti. Bu askerler ve Romalı teknisyenler ile temas eden Hunlar bir kale yapmışlardı. Bu askerlerin bir kısmı da Çinlilere karşı Hunlarla beraber savaşmıştır. Bu olay gerçekten Türk tarihi için büyük ehemmiyet arz etmektedir. Çünkü, Hunların, halkları ve kültürleri bağlayan bir halk olarak ne kadar büyük bir rol oynadıklarını gösteriyor. Eğer Romalı teknisyenler Shan-yü’nün kalelerini yaptılarsa, o zaman Roma kültürü de Hunlara tesir etmiş ve Hunlar da başkalarına bu tesiri geçirmiş olacaklardır157. Kale inşaatının yanında Hunlar Romalılardan, ağır zırh kullanmayı da öğrenmişlerdir. Ancak bu zırhların Hun ordu geleneği içinde yeri yoktur.

Büyük bir orduyla Hun kalesinin yakınına gelen Çin Ordusu ile Hunlara arasında elçiler gidip geldi ancak savaş kaçınılmazdı. Kalabalık Çin ordusu karşısında zor durumda olan Shan-yü Chih-chih, Wusunların da kendisine karşı ordularıyla yola çıktıklarını duyunca bizzat hatunlarıyla beraber surların üstüne çıkıp Çinlilere ok yağdırmıştır. Savaş sonunda Shan-yü öldürüldü. Hun Hatunu, veliahtı ile beylerden oluşan 1518 üst rütbeli kişi acımasızca öldürülmüş, 145 kişi sağ ele geçirilmiş, binden fazla insan ise teslim alınmıştır158.

Bu savaşın kaybedilmesinin sebebi, Hunların aşina olmadıkları düzende savaşmaları gösterilse de, esas neden Çin ordusunun sayıca üstünlüğü ve Shan-yü Chih-chih’nin böyle bir saldırıyı beklemediğinden dolayı, savunmaya hazırlıksız olmasıdır. Çin ordusunun yaklaştığı haberi de Shan-yü’ye gelmemiş ve Shan-yü bir anda Çin ordusunu kalesinin yakınlarında görmüştür. Daha ittifak yaptığı Yüeçi kalıntısı Semerkand Kralı’nı öldüren Shan-yü Chih-chih, tarihin tekerrür etmesiyle acı bir biçimde karşılaşmıştır. Eski düşman Yüeçiler, bu kez bölgeyi bilmeyen Çinliler’e mihmandarlık yapmışlar ve onlarla beraber hareket etmişlerdir. Çin ordusunu Hun kalesinin önüne getiren Semerkandlılardır. Yani eski düşman dost olmamıştır.

Chih-chih, ağabeyi Hu-han-yeh gibi rahat bir ömür karşılığı Çin’e köle olmayı seçmemiştir. Chih-chih öldüğünde Hu-han-yeh, ipekli kumaşlar içinde Çin şarabı içmekte, Çin pirinci yemekteydi. Hatta Chih-chih’in öldürüldüğünü duyunca Çin imparatorunu tebrik etti ve ona bağlılığını bildirdi. Bundan önce de Çin’e karşı saldırmazlık yemini etti. Çin imparatorunun hareminden oldukça güzel bir hanımla evlendi. Ömrünün sonuna kadar refah, mutluluk içinde olduğu kadar onursuzca yaşadı. Chih-chih ağabeyi ile beraber Çin’e katılmayı, ömrünün sonuna kadar zevk, sefa içinde, benden sonrası tufan anlayışıyla yaşamayı bilmiyor muydu? Elbette bu kolay yoldu. Sadece kendisini kurtarır ama aslında kendisine bile faydası olmadan yok olur giderdi. Chih-chih her he pahasına olursa olsun, özgürlüğü seçmişti. Büyük Hunları tekrar toparlamaya çalışmayı, Çin’in kölesi, yancısı olmaya tercih etmiştir. Yani onuruyla yaşamıştır. Batıda yalnız kalmıştır ama Çin’e bağlanıp kul köle olmaktansa ölmeyi tercih etmiştir. Çin ordusu geldiğinde, kendi ordusunun sayısının Çin ordusunun neredeyse onda biri olduğun biliyordu. Ama Chih-chih, Çinli prenseslerin uşağı olmamış, dirayetli Hun hatunlarıyla beraber kalesinin surlarında savaşarak, adını Hun tarihine gururla yazdırarak canını teslim etmiştir. Hu-han-yeh ise, Chih-chih’den beş yıl sonra M.Ö. 31 yılında, muhtemelen sevgili eşi Çinli prensesin yanında ölmüştür.

M.S. 48 yılına kadar genelde Çin’e bağlı bir biçimde yaşayan Doğu Hunları, M.S. 48’de yaşanan kıtlı, bağlı boyların isyan etmesi ve taht kavgaları nedeniyle Hunlar bu kez kuzey ve güney Hunları olarak ikiye bölündüler.

İlerleyen yıllarda, özellikle Çin’in kışkırtma ve sinsi politikaları nedeniyle kuzey ve güney Hunları birleşemedi. Güçlerini bir türlü toparlayamayan kuzey Hunları M.Ö. 137’de dağılarak boylar birliği şeklinde yaşamaya, güney Hunları ise bir ara biraz toparlansalar da M.Ö. 216’da Çin’e yerleşerek yaşamaya devam etmişlerdir. Çin’e yerleşen Hun boyları Çinlileşmemiş, kendi kültürlerini Çin içinde de devam ettirmişlerdir. Yani Hunlar yok olmamış; sadece başsız kalmış ve dağınık halde yaşamaya başlamışlardır.

DİPNOTLAR:

157  Eberhard Wolfram, Hsiung-nu’ların Müttefikleri Olarak Roma Askerleri, Belleten, Türk Tarih Kurumu

Yayınları, Cilt: VIII, Sayı: 29, II. Kânun 1944, Ankara, Çeviren: İkbal Berk, s.143-145

158  Baykuzu Tilla Deniz, Asya Hun İmparatorluğu, s. 126

KAYNAK:   Asya Hunları’nda İktisadi Hayat. Murat Öztürk. F.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Ana Bilim Dalı.  Doktora Tezi. Elazığ 2013. s. 61-63

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder