26 Nisan 2016 Salı

Hun Çağının Başlangıcında Asya'nın Siyasi Durumu

Bir siyasi teşekkülün tarih sahnesine çıkışını ortaya koyabilmek için o siyasi teşekkülü meydana getiren kavmin komşularıyla olan münasebetlerini ve komşularının durumunu gayet iyi izah etmek gerekir. Zira bir siyasi teşekkül durup dururken ortaya çıkmaz, bazı kavimler böyle bir teşekkül kurmaya zorlanırlar veya şartlar ona bu imkanı hazırlar. Fakat, siyasi teşekkülün kuruluşu ve yaşaması, onu meydana getiren kavmin kabiliyetine bağlıdır. O zaman işte dünya ve Türk siyasi tarihinde büyük bir önemi haiz olan Hunlarm kabiliyetlerini göstermelerine zemin hazırlayan olaylar nelerdi? Yani, Hunlar hangi şartlarda böylesine büyük bir siyasi teşekkül ortaya koyabilmişlerdi? L. Rasonyı'ye göre, "Hunlarm büyük başarılarının amilleri arasında büyük bozkır (steppe) bölgesinin doğu kısmında onlarla tarih sahnesine çıkan atlı-göçebe tarzı başta gelir." Bunu daha iyi anlayabilmek için Hunlarm ortaya çıkışlarına kadar ki devreye, bilhassa siyasi olaylara iyi bakmak gerekir. Aym siyasi teşekküle müessir olan sebeplerin siyasi mi, okonomik mi, yoksa belirli bir ülkünün eseri mi olduğunu ortaya koymalıyız. Bu konuda D. Aveıoğlu Şöyle diyor: "Bozkırda siyasal birlikler olağanüstü koşullarda meydana gelir. Hun siyasal birliği, zorla yeni otluk bulmak zorunluluğunun sonucudur". Bu görüşte belirtilen sebeb, boy ve özlerin meydana gelişlerinde geçerli bir unsur olarak kabul edilebilir. Fakat, bu sebep, büyük bir siyasi teşekkül meydana getirmede tek başına yeterli bir unsur olarak kabul edilemez. Yani, büyük bir devletin kuruluşunu hazırlayan ve sağlayan sadece ekonomik sebepler değildir. Kaldı ki, Hun siyasi tarihi bir bütün olarak incelendiğinde daha başka sebeplerinde varlığı ve bunların birinci sırayı aldığı görülmektedir. Bu sebepler mevzu ilerledikçe kendisini gösterecektir. Fakat şu kadarını belirtmeden geçemeyeceğiz; Hun siyasi birliğinin büyük bir devlet haline gelmesinde, BagatırTn şahsında belirginlik kazanan büyük (Ama, şuurlu bir şeklide uygulanmaya konan) bir ülkünün siyasi meseleleri çok iyi değerlendirerek kendisini göstermesinin önemi büyüktür.

Tarihi bir yapan, bir de yazan milletler vardır. Tarihi yazan milletlerin   varlıkları,   tarihi   yapan   milletleri   iyi tanımalarıyla

mümkümdür. Zaten bunun için tarih yazıcılığına merak salmışlardır. Bu milletlerin başında Çinliler gelir. Bu durumda, ister istemez Büyük Hun devletini ortaya çıkaran sebepleri ve bu devletin kuruluşunu Çın kaynaklarından takip etmek zorundayız. Fakat, bunu yaparken de şunu unutmamalıyız: Çinliler başka kavimlerin, bilhassa kuzeydeki kavimlerin tarihleriyle "kendi memleketi ve hükümdar hanedanının tarihiyle bağlılıkları nisbetinde alakadar olmuşlardır." Çünkü, "tarih boyunca Çin'in başarısı, karşısındaki düşmanı tanımasıyla ilgilidir." işte bu sebeplerle müracaat ettiğimiz Çin kaynaklar, başlangıçta Hunlardan oldukça az bahsederler. Bunun yamnda Hunlara akraba olduklarım sandığımız Jung ve Ti'lerle, daha pek çok küçük kabile ve ikamet yerleri hakkında bu kayıtlarda bol bol bahsedilmiştir. Elbetteki bu kavimler Çın kaynaklarına durup dururken girmemişlerdir. Bu kavimler Çin'in kaderim değiştirecek  bir  çok  olaylara   sebep   olduklarından  dolayı Çın kaynaklarından yer alabilmişlerdir. Gerçektende Çinlilerce "Kuzey barbarları" diye zikredilen bu Türk asıllı kavimlerin yamnda, Türk olmayan (Tung-hu'lar v.b. gibi) bir çok kavminde Çin'e akınlarda bulunduğunu, ve bu ülkede meydana gelen iç mücadelelere müdahale ettikleri gibi zaman zaman baskı yaptıklarım da biliyoruz. Hatta bu kavimlerden bazıları Çin'i tamamen ele geçirerek, bu ülkede uzun ömürlü ve çok büyük imparatorluklar dahi kurmuşlardır. Bunlardan biri olan ve Wilhem adlı bilgine göre Çin'in ve bütün doğunun üç bin yıldan beri  ideal olarak özlediği devlet şeklini sağlayarak Doğu-Asya medeniyetinin fecrini teşekkül ettiren Chou (M.Ö 1150-259) hanedam, (Wilhem Büyük Çin filozofu Meng-tse'ye dayanarak bu sülaleyi kuranların batı barbarları olduğunu söylemiştir.). Hunlardan hemen önce çok zayıflamış ve merkeziyetçiliğe dayanan iktidarını hiçe sayan 14 kadar büyük derebeyliğin mücadeleleri sonunda da yıkılmıştı. (M.Ö 256) Bu derebeylikler aym zamanda birbirleriyle de sonsuz bir rekabet ve korkunç bir mücadele içerisindeydiler. Bu mücadele sonucunda daha zayıf olanları yok olmuş ve Çou (Chou) hanedammn mülkünde; bugünkü Şensi'de Tsin (Ts'in), Pekin civarında Yen, Hopei dolaylarında Ça'o, Şantung'da Ts'i, Konfüçyüs'ün vatanında Lu, Honan'da Ts'en ve Çeng aileleri kendilerini göstermeye başlamışlardı. Çin kayıtları bu matemli devreye (M.O255­222)"Harpçı Krallıklar "Muharip Devletler" devri" demişlerdir. Bu krallıklar daha ilk mücadeleye başladıkları (M.Ö IV. asrın ilk çeyreği)

zamanlarından itibaren kendi siyasi iktidarların kurabilmek için kuzeydeki kavimlerden yardım almak yoluna gitmişlerdir.Kuzeydeki kavimlerde böylece, Çin'de meydana gelen olaylarda rol almaya başlamış oluyorlardı. İşte bu mücadele esnasında sivrilen Ts'in (Ch'in) ailesine karşı daha önce bahsettiğimiz Yen, Ts'i, Çao, Han ileWeisülaleleri bir ittifak oluşturarak kuzeydeki Hunlardan da yardım almışlardı. İşte bu yardım anlaşması M.Ö 318 yıllarına rastlamakta olup Hunlar bundan sonra devamlı surette Çin tarihinde yer almaya başlamışlardır. Zira, bu ittifak başarılı olamamış ve Ts'in ailesi hepsine karşı galip gelmişti.Fakat bu başarısızlık Hunlar'm Çin'den ellerini çekmelerine sebep olmadığı gibi, bilakis Çin'in içindeki politik mücadelelerin ortaya çıkardığı durumdan azami istifade ederek, muazzam yağma akınları düzenlemelerine sebep olmuştur. Gittikçe artan bu Hun baskısı mahalli hükümetleri, bilhassa Yen, Çao ve Ts'in iktidarlarının meskun yerleri ve askeri yığınak bölgelerini surlarla çevirmelerine sebep olmuştur. Hatta bunlardan Çao hanedam düşmanına, kendi silahıyla mukabele edebilmek için ilk defa olarak klasik Çin savaş teçhizat ve usulünü bırakarak Hunlannkine benzeyen ordular meydana getirmiştik. Bu yenilik Çao hanedanının başarısına sebep olmuş ve Hunlar bir müddet Çin sınırlarından uzak kalmışlardır. Fakat bu durum harpçı krallıklar devrinin sonlarına doğru ayakta kalan 7 fedoal beyliğin, bu beyliklerden Ts'in'in (Ch'in) artan gücü karşısında yok olmalarına sebep olmuştur. Böylelikle Konfüçyüs ve Lao-çe ile başlayarak ortaya çıkan büyük mütefekkir ve filozofların sayesinde Çin'de oluşan fikir hayatımn ve Çin sanat tarihinin parlak devrelerinin yaşandığı Chou sülalesi devri sona ererek (M.Ö256­255)reformcu Ts'in (Ch'in ) hanedam devri başlamış oluyordu. E. Chavannes'e göre Türk olan Ts'inTer eski feodal sistemin kalıntılarım tamamen yok ederek reformlarla yeni bir Çin cemiyeti oluşturmaya çalışırken, Çin'i de tek bir idare altında toplamıştı. (M.Ö 222-221) İşte bu sülale zamanında imparator Shih-huang-ti, daha önce Çin'in kuzey eyaletlerindeki derebeylerin Hun baskısı sonunda meydana getirdikleri ve birbirleriyle olan mücadeleleri esnasında da kullandıkları kalelerin iç kısımlarım yıktırarak elde ettiği malzemelerle bu kalelerin dış surları arasındaki boşluk birbirine bağlamak suretiyle meşhur Çin şeddini meydana getirmişti (M.Ö214) Bu şeddin meydana getirilmesindeki tek amaç Hun akınlarına karşı Çin'i muhafaza etmekti.

Ayrıca bu imparator zamamnda hazırlanan ordular Mung T'ien komutasında Hunlar'a karşı hücuma geçerek Ordos bölgesini ve Hunlarm Kuzey Çin sınırında meydana getirdikleri askeri garnizonları ele geçirmişlerdi. Daha sonra Çin şeddi kuleler ve karakollarla takviye edilerek ateş v.s. gibi haberleşme araçlarıyla Hun akınlarına karşı cephe gerisinde zamamnda uyarı tedbirleride alınmıştı. Ayrıca bu karakollardan memleketin içine doğru uzanan askeri yollarda yaptırılmıştır. Fakat bütün bu tetbirler Hun akınlarını istenilen ölçüde önleyemediği gibi, Çin'de de arzu edilen sulh ve sükunu sağlayamamış, nitekim Ts'in hanedam Shih-huang-ti'nin ölümünden hemen sonrada yıkılarak (M.Ö.207) yerini yıllarca süren karışıklıklardan sonra meşhur Han sülalesine bırakmıştı. (M.Ö.202, M.S. 220) İşte tam bu sırada Hun devletinde de bir saltanat değişikliği vuku bulmuş ve Tannkut Bagatır Hun siyasi birliğinin başına geçerek, (M.Ö.209) Hun tarihinin altın çağım başlatmıştı.

M.Ö.IV ve III. asırlarda Çin'in durumu böyle iken Asya'da (Bilhassa Doğu Asya'da) durum ne idi? Bunu öğrenmek için yine Çin kaynaklarına müracaat etmek zorundayız. Bu kaynaklardan öğrendiğimize göre, Asya'daki irili ufaklı birçok Türk kavminin yanında Proto MoğollarTn bir başka adla Tung-hu (Tonguz) ve Yüeh-chih (Yüe-çi)leri görüyoruz. M.Ö III. asrın sonlarına doğru Tung-huTar ve Yüeh chihTerin yanında Türk kavimlerinden Hunlarm da sivrilmeye başladığım görüyoruz. Fakat, Hunlar Çin kaynaklarından Shih-chi'ye göre doğularında oturan Tung-hu ve güneylerinde oturan Yüeh-chihlerden daha zayıf idi. Bu üç kuvvetten en güçlü olan Tung-huTann yamnda, bilhassa nüfus yönünden kalabalık olmaları sebebiyle Yüeh ChihTerde önemli bir kuvvet idiler.Bu son kuvvetin, yani, Yüeh-chihlerin de Türk olduğuna dair birçok delilerin bulunduğunu B. Ögel haber vermektedir. Çin kaynakalarmda "Doğu Barbarları" manasına gelen Tung-hu adı ise Proto Moğollar Tn etnik adı olup, bu adın Türkçe Tonguz (Domuz-donuz) un Çince işaretlerle yapılan bir transkripsiyonu vardır. Bu kavimler, bilhassa Hunlar Çin'i devamlı baskıları altına almışlar, iktisaden bu bereketli ülkeyi zaman zaman yağmaladıkları gibi fırsat buldukça yerleşerek kısa veya uzun ömürlü iktidarlar da kurmuşlardı.

Görüldüğü gibi Hunlarm tarih sahnesinde olarak görülmeye başladıkları M.Ö IV. ve bilhassa IIL asırlarda kendilerinden başka üç kuvvetli siyasi varlık daha mevcuttu. Bunlar Tung-huTar, ÇinTiler ve Yüeh-chüYler olup sürekli birbirleriyle mücadele halindeydiler.

KAYNAK: Doç. Dr. Salim CÖHÇE, Türk Tarihine Giriş, ELAZIĞ 1995, ÇagOfset Matbacılık, s. 73-77

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder