21 Nisan 2016 Perşembe

Türk Okçuluğu ve Günümüz

Ata’nın ‘OK’unu batıda buldular

Büyük bir kalabalık meydanın ortasında toplanmış bir direğin üzerinde kabağa bakıyor. Sessizlik hakim koca meydana. Bir at kişnemesi ile bakışlar atı üzerinde gelen kemankeşe yöneliyor.
Kemankeş atını mahmuzluyor ve dörtnala direğe doğru ilerliyor. Kısa süre sonra üzerinde kabak bulunan direği teğet geçen kemankeş üzenginin üzerinde doğrulup arkasına dönüyor ve yayını çekiyor. Atın dört ayağının birden yerden kesildiği saliselik bir anda okunu fırlatıyor ve ok kabağa saplanıyor. Hayranlığın ve hayretin sesi duyuluyor izleyicilerden. Bir başka atlı ise havada sakin sakin uçan kuşu elinde yayını çekmiş izliyor. Bir süre kuşla aynı yönde hareket eden atı üzerinde ilerliyor. Oku fırlatıyor ve ok saplanmış kuş bir kenara düşerken uçuşan tüyleri yavaş yavaş yere iniyor.
Modern dünyada olimpik okçulukta en uzak atış hedefi 90 metredir. Osmanlı’da ise bu mesafe 295 metre idi. Menzil atışlarında ise 845 metreye kadar ulaşılmıştı. Şimdiki Okçuluk Federasyonu konumunda olan ‘atıcılar tekkesi’ne kayıtlı bir okçu olabilmek için 594 metrenin ötesine atış yapmak gerekiyordu. Teknik özellikleri ile dünyayı kendine hayran bırakan Osmanlı okçuluğu şimdilerde Türkiye’de müzelerdeki yay ve oklardan ibaret. Teknik olarak daha iyisi henüz yapılamayan geleneksel Osmanlı yaylarının üretimi günümüzde Kanada’da Amerika’da ve Macaristan’da yapılıyor. Osmanlı okçuluğu hakkında Türkçe kaynaklar yok denecek kadar azken Almanca ve İngilizcede çok sayıda kitap ve makale bulunuyor. Türkiye’de ise Atatürk’ün ölümünden sonra tamamen unutulan Osmanlı okçuluğu 3 yıl önce okçuluğa hobi olarak başlayan bir diş hekimi ve arkadaşlarının gayretleriyle gün yüzüne çıkıyor. Murat Özveri hem geleneksel atış teknikleriyle ok atıyor hem de tarihin tozlu sayfalarına gömülen geleneksel okçuluk hakkında bir dedektif gibi bilgi topluyor. Özveri’nin deyimiyle işin komik bizce trajik olan tarafı geleneksel okçuluğumuz hakkında yabancı ülkelerden bilgi topluyor olması. New York kütüphanesinden kitap araştırıyor Kanadalı Osmanlı kompozit yayları ustasından yay yapımı hakkında bilgi alıyor Macaristan’da Osmanlı okçuluğu müsabakaları düzenleyen okçularla tanışıyor.

Özveri yaptığı araştırmalar sırasında kendisi gibi geleneksel okçuluğa merak salmış insanlarla tanışmış. Kimi ile yabancı sitelerde Osmanlı okçuluğuna ilgi duyan tek Türk olduğu için… Kimi ile yayları incelemeye gittiği müzede; müze yetkililerine “Başka birisi de benim gibi Osmanlı okçuluğuna merak duyuyorsa telefon numaramı ona verin” diye bıraktığı telefon numarası vasıtasıyla irtibat kurmuş. Hepsinin ortak merakları onları dernek kurmaya yönlendirmiş.

Okun başını CHP yedi
Tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla pehlivanlar ve atıcılar tekkesi de kapatılıyor. Atatürk 1937 yılında kemankeş ailelerinden bazılarına Türk okçuluğunu kurma görevini verir. Bu sayede okçuluk yeniden canlanıyor; ancak Atatürk’ün ölümünün ardından tepeden inme bir emirle bu spor tekrar unutulmaya terk ediliyor. Şimdiki modern okçuluğun temelleri ise 1950 yılında ordudan genç bir subayın Anglosakson kökenli okçuluğu kurmasıyla atılıyor. Türkiye’de halen dünyanın norm kabul ettiği Anglosakson kökenli modern okçuluk yapılıyor.

Bugün at üzerinde hedef vurulabilir mi?
Evet vurulabilir; eğer gerekli destek verilirse Murat Özveri ve ekibi hem kendilerini yetiştirip hem de arzu edenleri yetiştirerek bir efsane olan at üstünde hareketli hedefleri vurma ve 700-800 metrelere atışlar yapabilir. Tabii futbol sahalarının yeşil çimleri dışında kalan tribün önünde yapılan antrenmanlarla değil. Zira fotoğraf çekimi için antrenmanlarına gittiğimizde tanık olduğumuz bir olay bunu gözler önüne seriyor: “Sakın çimlere doğru atış yapmayın. Alimallah ok parçaları kalır sonra futbolcuların ayağına batar sakatlanırlar” diye azarlayan stat görevlileri ile muhatap oluyorlar. Kışın ise Türkiye’de ki bütün okçular gibi statların tribün altlarında kalan havasız ve soğuk alanlarında çalışıyorlar. Macaristan’da Amerika’da ve dünyanın başka birçok yerinde Osmanlı ya da Türk okçuluğu biliniyor ve ilgilileri tarafından yaşatılıyor. Ama Türkiye’de bunun için atış yapacak imkân yok. Bir zamanların Okmeydanı gibi bir alanın okçulara tahsis edilmesi durumunda menzil okçuluğu (en uzağa ok atma) kabak okçuluğu (direk üzerindeki kabağı at üstünde seyir halinde iken vurma) ve at üzerinde hareketli hedefleri vurma gösterilerinin yapılması mümkün olabilir. Folklorik bir unsurumuz olan geleneksel okçuluğumuzu yeniden canlandırmaya çalışan ekibe uygun bir alanın verilmesi hem antrenmanlarını kolaylaştırır hem de meraklılarının izlemesine imkân verir. Özveri Sadabat Şenlikleri’nde Osmanlı yayı ile atışlar yaptığını izleyenlerin bundan büyük aaaif aldığını anlatıyor.
‘Çile çekmek’ ve
‘kepaze olmak’
Halihazırda kullanmakta olduğumuz bir çok deyim Osmanlı okçuluk geleneğinden geliyor. “Çile çekmek” ve “Kepaze olmak” deyimleri bunlardan ikisi. Kemankeş olmak için Atıcılar Tekkesi’ne başvuranlara önce çekiş ağırlığı düşük olan yay veriliyordu. Bu yaya da kepaze deniyordu. “Kepaze olmak-etmek” deyimi buradan geliyor. Yine Osmanlı yaylarının kirişlerine çile deniliyordu. Okçuluğa yeni başlayan öğrencinin sıkıcı yay çekme talimlerinin bu safhasına da “çile çekme” deniyordu. Haftalarca aylarca kasların güçlenmesi için çile çekilirdi. Osmanlı’da okçuların dervişlik yönü de olduğu için tasavvufa “çile çekme”deyimi yer etmiş.

Teknoloji harikası Osmanlı yayı
Osmanlı yayları atış hızı ve uzaklığı ile bugünkü teknolojinin bile üstünde özelliklere sahipti. Osmanlı kompozit yayı boynuz sinir ve tutkalın birleşiminden oluşuyor. Bu ise yayın daha esnek daha güçlü ve daha kısa yapılmasını sağlıyor. Oku çok uzak mesafelere fırlatıyordu. Bir Osmanlı yayının yapımı 18 ay ile 3 yıl arasında sürüyor. Günümüzde ise Osmanlı yaylarını Kanadalı yay ustası Adam Karpowicz; Macaristan’da Csaba Grozer ve ABD’de Lucas Novotny yapıyor. Türkiye’de ise ziraat mühendisi Cem Dönmez Kanadalı ustası Karpowicz’den yay yapımını öğreniyor.
11.09.2005
GÜLİZAR BAK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder