12 Nisan 2016 Salı

Eski Türklerde Hükümdar ve Meclis

Eski Türk anlayışına göre ilin varlığı hakimiyete bağlıydı. Hakimiyet yoksa halkın ve kara parçasının bir anlamı yoktu. Türklerin her gittikleri yerde küçüklü büyüklü devlet kurmuş olmaları onların bağımsızlığa ve hakimiyete düşkün olduklarını göstermektedir. Hakimiyet halkı temsil eden bir zümreye aitti. Bu elit zümre Han, Kagan, Hakan, Yabgu gibi unvanlarla kendisine hitap edilen devlet başkanını seçiyordu.

Türk düşüncesinde Kağanlar Gök’ün yerde kendi adına tayin ettiği bir temsilciydi. Fakat şu da unutulmamalıdır ki “Tük Kağanı bir Tanrı değildi.” Bir Türk’ün başarılı bir kağan olabilmesi için, Tanrı tarafından verilmiş başlıca üç özelliği kendinde toplaması gerekiyordu. Bunlar “varlık”, “talih” ve “kısmet” idi. Tanrı tarafından kendisine verilen Kağanlık ve başarı için “Yarlık” verilmeliydi. Tanrı, diğer insanlardan ayrı olarak onu, iyi talih “kut” ile donatmalıdır. Ayrıca bu iki sıfatın dışında insanların bir kısmet payı ve Tanrı nın bize verdiği “ülüg  vardır.

Bu bağlamda, Türklerde kağanın kutsal olduğu ama insan üstü bir varlık olarak asla görülmediği belirtilmelidir. Söz gelimi, Çin’ de görüldüğü gibi hükümdar Tanrının oğlu olarak kutsallaştırılmamıştır. O bir insandır ve sadece “kutlu” olduğu için  kutsal   kabul   edilir.   Kendisi  ve  halk  onun  normal  bir  insan   olduğunun  farkındadır.    Nitekim Türk inanışına göre   kut u veren Tanrı geri alabilir. Kutunu yitirdiği için görevden alınan hatta öldürülen kağanlar vardır.

Hakan Kut’u Gök Tanrı’dan almaktaydı.Fakat kut verilme takdir manasındaydı.O devirde seçim tamamen o devirde olabilecek demokratik usullerle yapılıyordu. Hakan seçmek için kurultay toplanıyordu. Kurultaya Beyler ve ileri gelen kişilerden başka halk da katılabiliyordu.

Kurultayda Hakan seçilen kişi, artık ülkenin meşru Hakan’ı oluyordu. Tanrı Kut’u ona nasip etmişti. Hakan seçildikten sonra cülus merasimi düzenliyordu. Göğe çıkar gibi tahta çıkma töreni denilen bu tören şu şekilde cereyan ediyordu: Hakan keçe üzerine oturtuluyor ve dokuz defa döndürülüyor, her dönüşte halkı selamlıyor, sonuçta dokuzuncu semadaki Tanrı’nın yanına ulaştığına inanılıyordu. Muhtemelen bu törenin devamı olarak beyler, vezirlerle bir araya gelip saray ortasına bir siyah keçe döşeyip Hakan’ı getirip keçenin üzerine oturtuluyordu. Beyaz elbise içindeki beyler, yeni Hakan’a bağlılıklarını “Yukarıda güneşe bak, baki olan tanrıyı itiraf eyle. Sen onun gölgesisin. Kendi tedbirini onun muradına uydur. Aksi halde sana sadece bu siyah keçe kalır.” şeklinde bildiriliyordu.  Sonra kırmızı elbise giyip başlarına birer sorguç(kotuz) takıyor ve Hakan a taç giydiriyorlardı.

Buna bakarak hükümdarların tahta çıkışında da töre hükümleri geçerliydi. Siyasi iktidarın kaynağını Tanrı’ya bağlamak, hakanı Tanrı huzurunda sorumlu tutmakta, bu düşünce tarzı icraatın millet tarafından kontrolüne imkan sağlıyordu. İşte bu kontrol meclisler tarafından yapılıyordu.

Türk dilinin en eski ve en yaygın kelimelerinden biri olan kutun nazari cephesi ise Kutadgu Bilig’de şöyle açıklanmaktadır:” Kut’un tabiatı hizmet, şiarı adalettir.. Fazilet ve Kısmet Kut’tan doğar…Ey hükümdar sana Tanrı kut verdi…Beyliğe(hükümdarlığa) yol ondan geçer…Her şey Kut’un elinin altındadır, bütün istekler onun vasıtasıyla gerçekleşir…Tanrı kimi iktidar sahibi yaparsa o her iki dünyada mesut olur… Bey (hükümdar), bu makama sen kendi gücün ile gelmedin, onu sana Tanrı verdi.Hükümdarlar iktidarı Tanrı dan alırlar….

Orhun Kitabeleri,Dede Korkut ve Kutadgu Bilig’de bir hükümdarın nasıl olması gerektiği sorusuna yanıt olabilecek beyitler karşımıza çıkmaktadır. Orhun Kitabelerinde “Aç fakir milleti hep toplattım, Fakir milleti zengin kıldım.Az milleti çok kıldım” beyitleri bir hükümdarın görevleri hakkında bizi aydınlatmaktadır. Kutadgu Bilig’de ise bu konu hakkında şu cümleler çekmektedir:” Halka aç mısın? Tok musun?diye sor..Elini açık tut…Bir hükümdar kuldan fakir adını kaldırmazsa nasıl hükümdar olur?”.Bir başka beyitte ise “Hizmet etmekle kul,Bey olur.” Halkın isteklerinde şu şekilde bahseder:a-iktisadi istikrar,b-adil kanun, c-asayiş olarak sıralar ve Ey hükümdar sen önce bunları yerine getir, sonra kendi hakkını isteyebilirsin” der. Dede Korkut’ta destanında Dirse Han’ın sözleri aynı telakkiyi ortaya koyar: “Attan aygır, deveden buğra koyundan koç kırdırdı, aç görse doyurdu, yalın görse donattı, borçluyu borcundan kurtardı, tepe gibi et yığdırdı,göz gibi kımız sağdırdı… .

Eski Türklerde belli bir kahraman tipi vardı.Onun en başta gelen özelliği cesur ve atak olmasıydı.Düşmana üstün gelmek ve hakim olmak kahramanın en büyük ihtirasıydı. O, cesur ve kuvvetiyle ya “düşmanız düşmanı geri döndürür, ya da ona boyun eğdirirdi. Kahramanın kendi hayatlarının fazla bir değeri yoktu. Toplumun yararına hayatlarına feda etmek onlar için en büyük erdemdi.

Bu örneklere bakarak hükümdarın mutlak hakim olmasından ziyade halkına olan vazifelerini yapması daha önemliydi. Eğer bu kişi bu vazifelerini yerine getiremiyorsa hükümdarlıktan men edilirdi. Özellikle töre hükümdarın vazifeleri belirler,denetler ve gerektiği zaman cezai hükümler uygulardı.

Halkın hayrı için, kağanın kahramancasına harekete mecburdur. Kağanların dünyevi görevleri çok önemlidir.Orhun yazıtlarında da bahsedilen İstemi ve Bumin’e verilen kağanlık mevkii Türklerin yönetiminden sorumlu olmak ve onları yasaları sağlamaktı.Kağan ülkeyi hem yönetip bütünlüğünü sağlarken aynı zamanda diğer düşmanlarında para ödemelerini sağlıyordu.Bundan dolayı halk içinde han,müstesna bir şahsiyet olmalıdır. Çünkü her şey üzerinde onun emri hakimdi. Han hata işlerse, bundan bütün devlet hasta olur. Devlet hastalığına yegane ilaç akıl ve ilimdir. Hakana iki şey lazımdır. Biri yedek, diğeri devletin esası olan kanun. Bey adalete uygun kanun koyarsa devleti ilerletir. Halkın hayatını aydınlatır. İki şeyle devlet reisi, hakimiyet mahvedilir: Bunlardan birincisi zulüm, doğru yoldan sapmak, ikincisi ise vazifelerini ihmaldir. Devlet ancak adaletle gelişir.Halk ve devlet zulümle bozulur.

Kagan, Gök Tengri’den aldığı kutla    ülkeden ve halktan birinci derecede sorumlu olan kişidir.Kagan’ın başlıca vazifesi milletine bakmak,gözetmek,doyurmak,boyları bir arada tutmak ve düşmanlara karşı korumaktır. Tam otoriteye sahip olan Türk kağanlarının, bu noktada, devletteki idari mekanizmanın da askeri bir karakter taşımasından faydalandıkları söylenebilir. Ancak, hemen belirtilmelidir ki bu husus, büyük önem verilen “Töre”nin kesin hükümleri ve kağanların icraatlarını kontrol eden “Toy” müessesesinin varlığı ile hiçbir yerde monarklığa, yerli ve yabancı tebaayı tedirgin edici bir askeri diktatörlüğe dönüşmemiştir.

Türk kağanın hükümdarlık belgeleri; Otağ (hakimiyet altına alınan bölgelere kurulan hakan çadırı), Örgün (altın taht), tuğ ( kurt başlı sancak), davul, kotuz ( börke takılan hükümdarlık sembolü) ve yay dır. Kağanların Çin kaynaklarında “ Börü ” (kurt) olarak ifade edilen özel muhafız birliği ile “atasagun” (hekim) ve “kam ” lardan müteşekkil bir nevi saray teşkilatı vardır. Bir çok seyyah, bu muhafız birlikleri ve karargahların görkemini kaydederken hayranlıklarını gizlememişlerdir.

KAYNAK:  Büyük Hun Devletinden Osmanlı Devletine Kadar Türk Devletlerinde Meclis. Nermin AKPINAR  (Yüksek Lisans Tezi).  Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Ana bilim Dalı. İstanbul 2009. s. 15-19

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder