12 Temmuz 2016 Salı

Hunların Yaşadıkları Bölgenin Coğrafi Özellikleri

Coğrafyanın tarihçiler için önemi başlı başına araştırmalara konu olmuş, pek çok üniversitede tarihi coğrafya bir ders olarak ders programlarında yer almıştır. Coğrafi şartları bilmeden, kavimlerin hareket alanları, savaş sebepleri, yaşayış biçimleri, ordu düzenleri, ekonomileri gibi pek çok konuyu anlamak kesinlikle mümkün değildir. Bu durumu herkes bilir fakat coğrafyanın bu etkisinin hangi sebeplerden kaynaklandığını biraz detaylandırmak gerektiğini düşünüyoruz.

Genel olarak coğrafyamız bütün Dünya’dır. Ancak Dünya genel olarak çok cömert olsa da her yerinde aynı cömertliği göstermemektedir. Bu, coğrafyanın farklılaşmasıdır. Coğrafi farklılıklar veya yetersizlikler, yüzey şekilleri, bitki örtüsü, hayvan varlığı, ısı, yağış, nem, yer altı ve yer üstü zenginlikler şeklinde tezahür eder. Dolayısıyla üretim çeşit ve miktarı farklı olacaktır. Coğrafya farklıdır, her yerde ve her zaman aynı özellik ve verimlilikte değildir, ama insanların ihtiyaçları ve istekleri her yerde her zaman hemen hemen aynıdır ve süreklidir. İşte bu yüzden insanoğlu ilk günden itibaren coğrafya-tabiat ile mücadele etmiş, üretim, nakliye, ulaştırma, iletişim alanlarında pek çok teknikler geliştirmiştir. Öte yandan aynı coğrafi yetersizliklerden dolayı coğrafyalar arasında göçler, savaşlar, işgaller meydana gelmiştir. Eğer coğrafi farklılıklar olmasaydı, her şey, her yerde her zaman yeterli miktarda ve oranda bulunsaydı, tabiatla mücadele, üretim tekniklerinde, ulaşım ve haberleşmede gelişme,

kısacası medeniyet meydana gelmez, hayat durağan olurdu. Coğrafyanın farklı yaratılmasındaki hikmet budur. O halde tarih ve medeniyetin gelişmesinin ilk sebebi bu coğrafi farklılıklar veya yetersizliklerdir19. Dünya üzerinde büyük değişiklikler yaratan, kıtlık, göç, istila gibi olayların da temelinde en önemli sebep coğrafi yetersizlikler veya farklılıklardır. Ticaret dahi, coğrafyanın farklılaşması sebebiyle ortaya çıkmış ve gelişmiştir. İlk olarak değiş-tokuş ile başlayan ticarette amaç, bireyin veya devletin, kendinde olmayan ve ihtiyaç duyduğu bir malı edinme çabasıdır. Para ekonomisinin gelişmesiyle beraber, ticaretle zenginleşme ve maddi kâr elde etme güdüsü ortaya çıkmıştır. Para ekonomisinde de yine aynı şekilde ticaret, ihtiyaç duyulan ve elde bulunmayan malı edinme amacıyla yapılmıştır. Klasik dönemde ticari faaliyetlerin en önemli sebebi coğrafyanın sunduğu imkânlar ve imkânsızlıklardır.

Bu kadar etkinin yanında coğrafyanın insan karakteri ve toplum yapısı üzerinde de derin etkileri vardır. İnsan Dünya’nın, kuzey kutbu da dâhil olmak üzere, pek çok yerinde varlığını sürdürmektedir. Biri birinden çok farklı coğrafi şartlara uyum sağlayabilen insanın, bu başarısının altındaki sebep nedir? Başarı diyoruz çünkü hiçbir canlının yeryüzünde, insan kadar geniş yaşam alanı yoktur. Tropik kuşakta da, kutup dairesinde de insan toplulukları mevcuttur. İnsan, belki de farkında olmayarak, yüz yıllardır bulunduğu coğrafyalara uyum sağlamıştır. Yani insan toplulukları, yaşadıkları bölgelere göre bir birinden farklılaşmıştır. Tıpkı, bazı hayvan türlerinin yaşadıkları coğrafyaya göre tür içinde farklılaşması gibi. Burada bu ayrışma büyük oranda coğrafya sebebiyle ortaya çıkmaktadır. Bu ayrışma, karakteristik hale geldiğinde, biri birinden farklı ırklar ortaya çıkmıştır. Bu meseleyi daha iyi anlatabilmek için konumuz olan ekonomiden örnek verelim. Aynı dönemde, Dünya’nın bir bölgesinde karasal bir topluluk göçebe hayat sürerken, deniz kıyısında yaşayan bir topluluk ise denizciliğe ve bunun yan sanayilerine bağlı bir hayat sürmektedir. Bu farklı yaşam şekilleri zamanla, mutfak kültürü, giyim kuşam, değer yargıları gibi kültürün onlarca alt unsurunda bir ayrışma yaratarak farklı toplumları ve nihayet farklı milletleri oluşturur. Yani coğrafyanın insanları zorladığı yaşam şekli, yıllar sonra o toplumun karakteri, daha sonra da milli kimliği olur. Coğrafyanın etkisi bu kadar keskindir.

Burada, inceleyeceğimiz Hun Devleti ile de yakından ilgili olduğu için karasal iklimin insan ve toplum karakteri üzerine olan etkilerinden bahsetmeyi faydalı buluyoruz.     Karasal     iklim     veya    daha    genel     ifadeyle     insanların     birlikte     yaşamak

mecburiyetinde oldukları iklim şartlarının (bu iklim çöl iklimi de olabilir) sosyal hayata olan tesirleri farklıdır. Böyle iklim şartlarında kişi tek başına yaşayamaz. En azından bu iklimdeki iktisadi faaliyetleri tek başına sürdüremez. Bundan dolayı karasal iklimde, birlikte yaşamak mecburiyeti vardır. Burada kolektif bir hayat tarzı esastır. Kollektif hayat tarzı da şöyle ya da böyle bir lidere (feodal bey, ağa, aşiret reisi) ihtiyaç gösterir. Böylece feodalizm denen sosyal gerçek ortaya çıkar. Burada toplumsal kontrol daha belirgindir. Gelenekçilik, muhafazakârlık, dindarlık, an’anevi değerlere bağlılık daha fazladır20.

Karasal iklim kuşağında yaşayan insanların, varlıklarını devam ettirmek, tabiatla ve düşmanlarıyla mücadele etmek için, daha çok kol gücüne, insan gücüne ihtiyaçları vardır. Bundan dolayı geniş akraba toplulukları büyük önem arz etmektedir. Hatta bu hayat şartlarında geniş aile tipi de yeterli gelmez, kan ve soy bağı ile birbirlerine bağlı olan daha geniş topluluklara ihtiyaç duyulur, bir soy ve nesep bağlılığı geliştirilerek aşiret kavramı etrafında birleşilir. Böylece aşiret-kabile duygu ve düşüncesi gelişir. O halde aşiret-kabilecilik düşünce ve olgusu karasal iklimde, çöl ikliminin hayat şartları karşısında temayüz etmiştir. Oysa sıcak iklim kuşağının nispeten rahat hayat şartlarında insanlar hayatlarını tek başlarına sürdürebilirler, geniş bir akraba, boy-soy topluluğuna ve aşiret yapılanmasına ihtiyaç duymazlar21. Bu farklılık da beraberinde, muhafazakârlığı ve ferdi yaşamayı getirir. Karasal iklim kuşaklarında geniş insan topluluklarına ihtiyaç duyulurken, sıcak iklim kuşaklarında insanlar, çok daha küçük gruplar halinde yaşamlarını sürdürebilirler.

Klasik dönemde, karasal iklim toplumlarının en önemli ekonomik faaliyetleri tarım ve hayvancılıktı. İşte bu temel ekonomik faaliyetler insan gücüne olan talebi arttırıyordu. Buharlı makine gücü ortaya çıkmadan önce en büyük güç insan gücüydü. Bu ekonomik faaliyetleri yürüten aileler, faaliyet büyüdükçe aşiret, daha sonra da boy halini almışlardır. Hunların bir devlet halini almalarının temel sebebi de ekonomik faaliyetlerin artması ve bunun sonucunda başta kaynak bulma olmak üzere, ortaya çıkan çeşitli problemlerdir. Bu konuya Hunların kuruluş döneminden bahsederken detaylı olarak değineceğiz.

DİPNOTLAR:

19 Öztürk Mustafa, Tarih Felsefesi, s. 144-145

Öztürk Mustafa, Tarih Felsefesi, s. 149

Öztürk Mustafa, Tarih Felsefesi, s. 150

KAYNAK:   Asya Hunları’nda İktisadi Hayat. Murat Öztürk. F.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Ana Bilim Dalı.  Doktora Tezi. Elazığ 2013. s. 3-5

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder