12 Temmuz 2016 Salı

Hun Adı Üzerine

Devlet teşkilatı şeklinde ilk olarak M.Ö. 4. Yüzyılda adına rastladığımız Hunlar, bir boy olarak tabii ki bu yıllardan daha önce de Asya bozkırlarında mevcutlardı. Hunlar ile ilgili en önemli Çin kaynağı sayılan Shih-chi Hunlar ile ilgili bölümüne şöyle başlar: Hunlar (Hiung-nu): Onların ilk ataları, Hsia Sülalesi’nin soylarından gelen Chun-wei (bazı kaynaklarda Shung-wei olarak da geçer) adlı birisi idi14. Hsia Hanedanı yıkılır yıkılmaz, sürgünde ölmüş olan hükümdar Tse-kui’ nin son oğlu Ch’un-wei, ailesi ve tebaasıyla birlikte kuzey steplerine göç etmiştir. Klasik Çin tarihi kaynaklarına göre Ch’un-wei, Hyung-nular (Hsiung-nu)’ın ataları olarak kabul edilir15. Burada görüşlerini aktardığımız Gumilev’ e göre bu bilgi yanlış olmalıdır. Çünkü bu durumda Hyung-nu’ lar Çinli kabileler ile bozkırlıların karışmasından türemiş olacaktır. Çin kültürü ile Türk kültürü arasındaki derin farklar da böyle bir karışmışlığın vuku bulması ihtimalini çok azaltmaktadır. O halde Hyung-nu’ lar Hunların ataları olamaz. Ancak tekrar belirtmek gerekir ki Çin kaynakları Hsia dönemini yarı mitolojik bir şekilde, efsaneleştirerek anlatır. Çin tarihinin tarihçiler tarafından başlatıldığı dönem Shang Sülalesi dönemidir. Wolfram Eberhard Hsia dönemini Hsia Kültürü olarak ele alır. Hsia dönemini devletleşme dönemi olarak kabul etmez. Karanlık Hsia dönemi hakkında fazla bir şey bilmiyoruz fakat yazılı belgelerde de Chun-wei ile ilgili bilgiler mevcutken bu bilgiyi yok saymak pek uygun olmaz. Bu nedenle bu dönem ile ilgili değerlendirmeleri daha dikkatli yapmak gerekir.

Hsia döneminde kuzeyde ve doğuda pek çok kavim mevcuttu. Hsiung-nu’ların bu dönemde kaynaklarda adlarının geçmesi onların sayıca kalabalık ve bölgede etkin bir kavim olduklarını gösterebilir. İlerleyen yıllarda da Hsiung-nu’ların Hunların ataları olduğunu dair bilgilere rastlanmaktaydı. Nitekim M.S. 8. yüzyılda Shih-chi’ nin geniş dipnotlarla yayımını yapan ünlü Çin tarihçisi Ssu ma-Chien bile, şöyle diyordu: Bunlar Çin’de Hunların (Hiung-nu) ataları olarak anılırlar. Hsia Sülalesi’nin soylarından geldikleri ileri sürülür. Herhalde bu da bir gerçek olsa gerekir16. Burada Çin’den kuzeye doğru bir göçün olduğu tekrar görülmektedir. Ancak bu bilgilerden, Chun-wei

önderliğinde kuzeye giden insanların boş steplerde yepyeni bir kültür çevresi oluşturduğu söylenemez. Oraya daha önceden yerleşmiş proto Türkler kuzey bölgelerde yaşıyorlardı. Çin kaynaklarından öğrenildiğine göre, bu kültürün merkezi bugünkü Shensi ve Kansu eyaletleridir ve bu kültürü yaşatanlar, bilhassa yüksek düzlük yerlerde otururlardı. Onlar ilk göründükleri zamanlar yani, M.Ö. 3’üncü bin yılın ortalarında bile, sonraları da taşıdıkları vasıflara haiz bulunuyorlardı17.

Bilindiği gibi, bu dönemlerde Çinliler, Türkler, Moğollar ve kısmen de Tibetliler karışık vaziyette bulunmaktaydı. Kimin hangi ırka mensup olduğunu belirlemek için Prof. Eberhard’ın kültür çevreleri metodunu kullanmak doğru olacaktır. Buna göre Eberhard, bu kavimlerin yıllar sonra daha da net gözlenebilen kültürlerini ayırarak, Türk, Moğol, Çin ve Tibet kültürlerinin sınırlarını belirlemiştir. Kültür çevreleri metoduna göre kavimlerin birbirinden ayıran bazı karakteristik özellikler vardır. Bu özellikler o kavimlerin, inanç, kültür, yeme içme alışkanlıkları ve günlük yaşayışları ile ilgili davranış biçimlerini verir. Mitolojik değer yargıları da kavimleri biri birinden ayıran en önemli göstergedir. Öte yandan kavimlerin mutfak kültürü de inançlarının bir tezahürü olarak çok önemli bir belirleyici unsurdur. Örnek vermek gerekirse Moğollar domuz besler, domuzların çadırlarına girmelerine izin verirler ve kurban edip yerlerdi. Öte yandan Moğolların türeyiş efsanesi köpeğe dayanırdı. Oysa Türkler, domuz beslemez, yemez ve kurban etmezlerdi. Türklerin türeyiş destanı ise Moğollardan farklı olarak kurda dayanırdı. Buna göre arkaik kavimlerden, türeyişini kurda dayandıranların Türk olma ihtimali Moğol veya Çinli olma ihtimallerine göre çok daha kuvvetlidir. Kısaca değindiğimiz bu yöntemle eski çağda Asya steplerinde iç içe geçmiş yüzlerce boyun kökenini tespit etmek kolaylaşmaktadır.

Zaman zaman Çin’in yönetimini Türk kökenli hanedanların ele alması (Chou dönemi) ya da Türk devletlerinde yönetici zümre olarak Çinlilerin etkili olması (Örnek:Toba Devleti) gibi olayları da gözlemleyince kavimlerin biri birine ne kadar çok karıştığı daha iyi anlaşılmaktadır. Kuzeyde Türk kültürü var iken güneyden Chun-wei önderliğindeki grubun, Çinli olsalar bile, kuzey kavimlerinin arasına girip asimile olmaları beklenebilir. Yani Chun-wei Çinli olsa bile kuzeyde Türkleşmiş olabilir. Çin kaynakları sadece Chun-wei’nin Hunların atası olduğunu ve tebaasıyla birlikte kuzeye göç ettiğinden bahseder. Önceki bölümde Çin kaynaklarını tanıtırken, bu kaynakların Türklerin   düşmanı   olanlar   tarafından   yazıldığını   ve   ihtiyatlı   değerlendirilmesi gerektiğini belirttik. İşte Chun-wei’ nin Hunların atası olarak gösterilmesinin ardında, aslında Çinlilerin Hunların kendilerinden türedikleri şeklindeki gibi bir tezi ileri sürmek istemesinden kaynaklanabilir. Çünkü kesin olarak biliyoruz ki bahsedilen dönemden çok önce kuzeyde, Hun ismiyle olmasa da, proto Türk, kuzey doğuda ise proto Moğol kavimler mevcuttu. Çin kaynakları bu kavimlerden fazla bahsetmese de Chun-wei ile Hunların atalarının aslında kendilerinden biri olduğunu kabul ettirmeye çalışmaktadır. Ancak kültür çevrelerinin bilinmesi ile bu iddialar güçsüzleşmektedir. Biz sonuç olarak Hsiung-nu’ ların Hunların atası olarak kabul edildiğini, isimlerinin ilk olarak M.Ö. 300’lerde geçtiğini söyleyebiliriz18. Bu konuya ve konuyla ilgili görüşlere, birinci bölümde biraz daha detaylı olarak değineceğiz.

DİPNOTLAR:

Ögel Bahaeddin, Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi Cilt I, Kültür Bakanlığı Yayınları,    Ankara 1981. s.

18 L.N. Gumilev Hunlar, (çev. Ahsen Batur), Selenge Yayınları, İstanbul   2002, s. 30 Ögel, Hun İmparatorluğu I, s 19

17 Eberhard Wolfram, Çin Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 3. Baskı, Ankara 1995, s. 17

Prof. Eberhard, Çin Tarihi adlı eserinde, Chou Sülalesi döneminden bahsederken şöyle der: “Buna mukabil kuzeyde “Hun” kabileleriyle savaşlar oluyordu. Takriben M.Ö. 300’den beri ilk defa Hsiung-nu adı geçmektedir”. Diğer birçok tarihçi de Hun veya Hsiung-nu adının bu tarihte ilk kez zikredildiği konusunda hem fikirdirler.

KAYNAK:   Asya Hunları'nda İktisadi Hayat. Murat Öztürk. F.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Ana Bilim Dalı.  Doktora Tezi. Elazığ 2013. s. 1-2

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder