3 Mayıs 2016 Salı

Etrüskler'in İtalya'daki Hakimiyeti

Geçen yüzyılın başında ekseri bilginler Etrüsklerin M.Ö. 8 inci asırda tarih sahnesine çıktıklarına, kendilerinin o sırada birdenbire yoktan var olduklarına inanıyorlardı. Bu sebeple, İtalya’nın Bologna şehrinin yakınındaki Villanova kasabasında yapılan kazılarda Etrüsklerin medeniyet eserlerine pek benzeyen, fakat M.Ö. 8 inci asırdan daha öncesine ait eşya bulununca bilginler pek şaşırdılar. Bulunan sanat eserlerini meydana getirenlere bir hüviyet ve isim verilememesi yüzünden, kendileri için “Villanovian” adı münasip görüldü.

Bir müddet sonra, daha da önceki devire ait eşya meydana çıkınca bunların sahibi “Protovillanovien” oldu. Bu acayip adlı milletler hakkında pek çok yazılar yazıldı, eserler yayınlandı.

Bugün artık bilginlerin çoğu Villanovien’lerin de, Protovillanovien’lerin de, Etrüsklerden başkası olmadığı kanaatindedir. Böylece, İtalya’da, Etrüsklerin geçmişi M.Ö. Onuncu ve hattâ Onüçüncü yüzyıla kadar çıkmaktadır.
“Tez ve Deliller” kısmında da görüleceği üzere, Etrüsklerin menşei meselesi bilginler arasında tartışma konusudur8. Ancak hiç bir bilgin’in inkâr edemeyeceği tarihî bir gerçek varsa, o da M.Ö. 8 inci asrın başında İtalya’da güçlü bir Etrüsk devletinin mevcut olduğudur.

Meşhur Romalı tarihçi Titus Livius Etrüsklerin siyasî kudreti hakkında şöyle der: “Etrüsk devletinin kuvveti o kadar büyüktü ki, şan ve şöhreti Alp dağlarından Messina boğazına kadar, kara ve denizleri sarmıştı”.
Ünlü Romalı hatip Caton ise: “Bütün İtalya Etrüsklerin egemenliği altında idi” der.

Tabiîdir ki, her iki yazar bu sözleri Etrüsk hâkimiyetinin zirvesinde bulunduğu devir için söylemişlerdir. Bu devirde, yani M.Ö. sekizinci ve yedinci yüzyıllarda9, Arno ile Tiber nehirleri arasında bulunan Merkezî Etruria’dan başka, Etrüskler İtalya yarımadasının kuzeyindeki Po nehri vadisini de ele geçirmişler, güneyde ise, Yunan kolonilerine komşu olan toprakların çoğunu fethederek, Kapua şehrine kadar uzanmışlardı. Gerçekte Kapua’yı bir serhad şehri, yani Etruria’nın güneydeki kapusu olmak üzere, kendileri kurmuşlardı.

Milâddan önceki yedinci ve altıncı yüzyıllar Etrüsklerin deniz gücü bakımından da, en kuvvetli oldukları devirdir. Bu devirde Etrüskler Akdeniz’in Batı kısmına tamamen hâkimdir. Ancak müttefikleri Kartacalılara Sardenya’nın bazı sahillerini işgal etmeğe müsaade etmektedirler. Korsika adası Etrüsk egemenliği altındadır. Etrüsk resmî donanması kadar, Etrüsk korsanları da, Yunanlı denizcileri dehşet içinde yaşatmaktadır. Bu duruma tepki gösteren Yunanlılar (Foçalılar) Etrüskler tarafından M.Ö. 535 de, Aleria’da ağır bir yenilgiye uğratılıyor.
Etrüsklerin siyasetçe kudretli oldukları devirde, Kuzey, Orta ve Güney Etruria’yı teşkil eden bölgelerin esaslı bir merkezî sisteme bağlı oldukları anlaşılıyor. Başlangıçta, her birinin birer kabilenin yaşama alanı olduğu tahmin olunan bu bölgeler, zamanla, Yunanistan’da

olduğu gibi, birer site-devlet halini almış ve bunun neticesinde Cerveteri, Vulci, Volsinii gibi gelişmiş şehirler meydana gelmiştir.

“TEZ VE DELİLLER” kısmında görüleceği gibi, bazı etrüskologlara göre10 bu devirde Roma da, Etrüskler tarafından kurulmuş bir Etrüsk şehri idi.

Efsane der ki, Romulus M.Ö. 743 de Roma’yı kurduktan sonra, şehri iskân etmek için ırk ve sınıf ayırımı yapmadan şehre vatandaş kabul edeceği ilân etmiş, fakat Roma vatandaşlığına talip olanları da önce “asylum” (asul) adını verdiği bir sahada karantinaya tabi tutulmuştur. Böylece şehre Etrüsk olmayan bir çok unsurlar dolmuştur. Fakat anlaşıldığına göre Etrüskler, kendilerini kurucu ve soylu sayarak ayrı mahallede oturmuşlardır. Çünkü imparatorluk devrinde bile, Roma’nın göbeğinde Vicus Tuscus”, yani Etrüsk mahallesi diye bir bölge mevcuttu.
Roma’ya gelip yerleşen ve ekserisi bekâr olan yeni vatandaşların aile kurabilmeleri için, Romulus kestirme bir çare düşünerek, en yakın komşu kavim olan Sabinler nezdinde toptan kız kaçırma olayı tertip eder. Bunun üzerine Sabin babalar ve ağabeyiler Romalılara savaş açarlar. Ancak, Romalı kocalarını beğenmiş olan Sabin kızların araya girmesi üzerine savaş durdurulur ve anlaşma yapılır ve hattâ bir nevi siyasî birleşme olur.

Roman’nın ilk kralı olan Romulus, genç yaşta, bir fırtına esnasında kaybolur. Efsaneye göre göğe yükselip ilâhlaşır. Fakat bir rivayete göre de, İhtiyarlar Meclisi (Senato) üyelerinden bir grup kendisini öldürüp, cesedini yok etmiştir. İnsanın ister istemez aklına gelen şudur ki, olay bir soy mücadelesi neticesidir ve muhtemelen Lâtinlerin intikamı eseridir.

Romalı tarihçilere göre, Romanın Romulus’den sonraki krallarından bazıları Etrüsk, bazıları Lâtin idi. Ancak bunlardan önemli işler başarmış ve Roma’nın hayatına yenilikler getirmiş olan Lâtin gösterilmesi bilhassa dikkati çekmektedir. Meselâ, Roma’da askerî ve idarî alanda büyük reformlar yapan ve bugün bile bir kısmı ortada duran meşhur Roma surlarını yaptıran Servius Tullius, Romalı tarihçilere dayanılarak, Sabin, yani Lâtin zannedilirdi. Zamanımızda bulunmuş vesikalar kendisinin Etrüsk olduğunu ispat etmiştir. Ayni şekilde, Roma’da Etrüsk dinini yerleştiren ve kökleştiren dindar kral Numa Pompilius’un Etrüsk olmaması düşünülemez. Halbuki o da, Romalı tarihçilerin iddiasına göre, bir Lâtin idi.

Bugün bir çok etrüskologlar Roma’nın kuruluşundan sonraki kralların hepsinin Etrüsk olmuş olduğunu düşünüyor ve Roma’nın krallık devrini Etrüsk devri diye niteliyorlar.

Roma’nın krallık devri M.Ö. 509 yılına kadar devam eder ve şöyle nihayet bulur.
İtalya yarımadasının güneyinde bulunan ve Etrüsklerin siyasî kudretini çekemeyen Yunan siteleri, Etrüsk devletini yıkmak için en iyi çarenin, en güçlü Etrüsk sitesi olan Roma’da karışıklık çıkarmak olacağını düşünürler. Etrüsk olmayan ahalinin gittikçe çoğaldığı bu siteye tüccar kılığında ajanlar göndererek, gerek halk, gerek asilzadeler arasında, Etrüsk kralı ve büyükleri aleyhinde propaganda yapmağa, halkı kışkırtmağa ve isyana teşvik etmeğe başlarlar. Kral ailesi hakkında çeşitli yalan ve iftiralar uydurarak, krala da “Mağrur Tarhan” adı takılarak, bu tabirin halk arasında yayılmasına dikkat ederler. Böylece zemin hazırlandıktan sonra, halkı ayaklandırabilecek vesileyi yaratmak için, kralın yetişkin oğullarından birini kullanmağı münasip görürler. Prense, genç ve güzel bir kadını önce yarı çıplak gösterdikten ve onunla yalnız kalmasını temin ettikten sonra, kadının namusuna tecavüz edildi diye sokak sokak bağırarak, halkı ayaklandırırılar.

Kral, hayatını kurtarmak için, ailesiyle birlikte Roma’yı terk eder ve idare Etrüsk olmayanların eline geçer.
Roma tarihçileri bu olayı demokrasi ruhunun istibdada karşı zaferi şeklinde göstermek istemişlerse de, aslında bunun Lâtinlerin Etrüsklere baş kaldırması, yani bir soy tepkisi niteliğinde olmuş olduğunda şüphe yoktur. Ayrıca, Romalı tarihiler komplo’nun sırf bir millî

tepki zannedilebilmesi için, işin içindeki Yunan parmağını daima gizlemişlerdir. Bu sebeple bugün bunu pek az tarihçi bilir ve zikreder.

KAYNAK: Adile Ayda. Etrüskler Türk'mü idi? Ankara 1974. s. 11-13

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder