3 Mayıs 2016 Salı

etrüsk'lerin Günlük Hayatı

Etrüsklerde aile bağları kuvvetli ve aile hayatı önemli idi. Bir çok Etrüsk mezarlarında bulunmuş karı koca heykelleri ve bunlardaki yüz ifadeleri, eşler arasındaki karşılıklı şefkati göstermesi bakımından, bunun delili sayılmaktadır. Etrüsklerde aile hayatı aile dışında da devam ederdi. Çünkü Etrüsk kadını her yere kocası ile birlikte gider ve onun meslekî meşguliyetleri dışında hayatına iştirak ederdi. Kendilerinde harem selâmlık hayatı mevcut olduğu için, Yunanlılarla Lâtinler buna pek şaşarlardı.

Etrüskler spora ve sor gösterilerine pek düşkündü. Millî ve dinî bayramlarda, bütün Etrüsk şehirlerinde at yarışları ve güreş gibi gösteriler düzenlenirdi. Bunun dışında da, sık sık çeşitli spor yarışmaları tertip edilir ve bunlar, bugünkü futbol maçları gibi, halkın büyük eğlencesini teşkil ederdi. Romalılardaki “sirk”11, yeni her çeşit yarışma merakının Etrüsklerden geldiğini ve hatta meşhur “gladiatör” oyununun bile Etrüsklerden alınma olduğunu tarih bilginleri yazar
Etrüskler sahne oyunlarını a pek severlerdi. Romalı tarihçilerin kayıt ve ifadesine göre, Etrüskler arasında trajedi yarları bile varmış. Lâtin dilindeki, tiyatro ile ilgili hemen bütün kelimelerinin aslının etrüskçe oluşu Romalıların tiyatro, sanat ve tekniğini de Etrüsklerden almış bulunduğunu göstermektedir. Esasen, Romalılar İmparatorluk devrinde bile, muayyen millî günlerde gösteriler tertip etmek lâzım olduğu zamanlar, Etrüsk şehirlerinden tiyatro ve raks sanatçıları getirirlerdi

Etrüskler maddî hayatı mühimsemekle beraber, mânevî hayata da büyük değer verirlerdi. Başka deyimle, Etrüskler çok dindar idiler. İnsanlarla tanrılar arasında atalıksız bir diyalog halinde sürüp giden mânevî ilişkilerin bulunduğuna inanırlardı. Tanrılar bir takım işaretler ve olaylar şeklinde, insanlara talimat ve mesajlar gönderiyorlardı. Bir ağacın dalının kırılması, bir kuşun pencere kenarına konması, yağmurun şu veya bu şiddette gök gürlemesi tanrılardan gelen birer haberdi. Bunların her biri tanrıların muayyen bir arzusuna alâmet veya memnuniyet, hiddet gibi hislerine işaretti. Rüya tabir eder gibi bunları tabir ve tefsir etmek rahiplerin başlıca vazifesi idi.

Etrüsk rahipleri kuşların uçuşuna, şimşek çakmasına ve kurban edilen hayvanların karaciğerine bakmak suretiyle de, tanrıların arzularını keşfederler, onların gizli ve kutsal dilinin tercümanlığını yaparlardı.

Etrüsk kadını tıpkı, ziyafetlerde, tribünlerde olduğu gibi, dinî törenlerde de, süsünü kıyafetlerini ihmal etmeksizin, kocasının yanında yer alırdı.

Esasen Etrüsk kadını da erkeği de, yiyip içmeği sevdikleri kadar, giyinip kuşanmayı severlerdi. Kadının elbisesi iki parçadan ibaretti: ince kumaştan topuklara kadar inen bol etekli entari, onun üzerine işlemeli veya desenli ağır kumaştan bir nevi kaftan.

Chiusi müzesinde gördüğüm kadın heykellerine bakılırsa, genç kız ve kadınların, saçlarını, Türkmen kızları gibi, incecik örgüler halinde omuzlarına bıraktıkları anlaşılıyor.

Erkekler de, Yunan modasının tesirinden önceki devirde, eski Türkler gibi uzun saç bırakırlardı. Bu uzun saç üzerine, yine eski Türkler gibi tepesi sivri bir başlık (“tutul” (us) ),

yani bir nevi külâh giyerlerdi. Erkeklerin elbisesi “taban-nus” idi. Sonraları Romalıların “toga” dedikleri bir cübbe ile vücutlarını sarmağa başlamışlardır.

Gerek erkekler, gerek kadınlar burnu sivri ve kalkık bir çeşit papuç giyerlerdi ki, süslü olduğu kadar da sağlamdı. Bu “Etrüsk papucu” dünyada meşhurdu ve bugünkü İtalya, nasıl Fransa’ya, İngiltere’ye ayakkabı ihraç ediyorsa, o zamanki Etruria da Yunanistan, Fenike gibi ülkelere, başka mallar meyanında, gemiler dolusu papuç satardı.

Süsüne düşkün olan Etrüsk kadını mücevhere de değer verirdi: Törenlere, ziyafetlere gittiği zaman, kolye, küpe, iğne, yüzük, bilezik gibi çeşitli mücevherler takmağı severdi.

Böylece, sağlam bir ekonomiye dayanan kuvvetli bir devlet kurmuş olan Etrüskler, refah ve bolluk içinde yaşayıp gidiyor, her şeyi kendilerinden öğrenmiş, her şeyi kendilerinden almış olan Lâtinlerin ruhuna gizli aşağılık kompleksinin Etrüsk milleti için ne büyük tehlike teşkil ettiğini akıllarına getirmiyorlardı.

KAYNAK: Adile Ayda. Etrüskler Türk'mü idi? Ankara 1974. s. 14-15

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder