12 Nisan 2016 Salı

Eski Türklerde Sosyal Hayat ve Meclis

Türkler de toylar sadece devlet meselelerini görüşmek üzere toplanmıyordu.Eski Türk toplumunda da gelenekleri ve adetleri sürdürmek için çeşitli toylar yapılırdı.Mesela ölülerin arkasından düzenlenen toylar, daha özel bir adla adlandırılırdı. Dede Korkut ise şöleni şöyle tarif eder: “Dirse Han dişi ehlinin sözüyle ulu toy eyledi. Hacet diledi. At’dan aygır, deve’den buğra, koyun’dan koç öldürdü. İç Oğuz, Dış Oğuz Beylerini üstüne yığınak etti. Aç görse doyurdu, çıplak görse donattı, borçluyu borcundan kurtardı. Tepe gibi et yığdırdı. Göl gibi kımız sağdırdı.” Bu tür toyları dilek ve hacet toyu olarak adlandırılabiliriz. Bunların dışında yemin, uğurlama, karşılama, yurda dönüş, zafer toyları yapılırdı. Nitekim bugünkü sünnet düğünlerinin karşılığı o zaman için "oğul toyu" iken; kız veya gelin toyunu da bugün düğün kelimesiyle karşılamaktayız. Yine Dede Korkut'ta, nişan toyuna  Küçük düğün,   evlenme toyuna da  Ulu düğün  denir.

Düğün,bayram ve şenliklerde düzenlenen toplantılarda bir çeşit toy olarak kabul edilebilir. Türklerde evlilik genellikle dıştan evlenme (exogamie)’nin esas olduğu ve zorlamaya değil, “velayet” (dost, yardımcı)’e dayanan, baba hukukunun geçerli bulunduğu Türk ailesinde, evlenen oğullar hisselerini alıp, yeni aile kurmak üzere yola çıkarlar. Baba evi ise en küçük oğula kalır. Türkler arasında yaygın olan, “ataerkil” aile tipinde, aile reisinin velayeti vardır. Ataerkil aile tamamı ile hür ve eşit bir ailedir. Türklerde babanın sonsuz bir velâyet hakkı   görülmektedir .

Eski Türklerde anneye “ög” derlerdi. Eskiden beri Türk toplumunda babadan sonra aileyi anne temsil eder. Bunun için ananın yeri, babanın diğer akrabalarından ileri olur. Babanın mirası anneye geçer. Çocukların vasisi de odur. Türk tarihinde, kadınların hükümdar naibi olabilmeleri veya devlet içinde büyük bir söz sahibi olmaları da bundan ileri gelir. Anne “el kızı”dır; fakat evlendikten sonra, kocasının soyuna yazılmıştır. Kızın babası bile, gelin olma sırasında, kızı üzerindeki “velayet” hakkını yani babalık hakkını, damada verir. Dul kalan veya kocasına kızan bir kadın, baba evine gidemez. Koca da kadını evden kovamaz veya boşayamaz. Aksi durumda ise; kalın müessesesi yüzünden zarara uğrayacak olan her iki aile de buna karşı çıkar.Böylece evlilik, sağlam bir temele oturtulup adeta sigorta edilmiş oluyordu.

T ürkler için evlilik kurumunun ne kadar önemli olduğunun burada bir kez daha anlamaktayız.Bu nedenle geçmişten bugüne yapılan düğünler geleneklere uygun olarak hiçbir masraftan kaçmayarak oldukça ihtişamlı yapılmaktadır. Bu nedenle toyların en büyüğü olarak düğün toyunu gösterebiliriz. Bu toylarda kopuzunu çalan ozandan başka, zurnacılar ve nakkareciler çalardı.Özellikle ozanların bu toylarda önemli rolleri vardı. Bize bir düğün toyunu canlı bir surette tasvir eden “Deli Ozan Hikayesi gayet karakteristiktir. Dügün-dernek sözü de, yine ilk önce Dede Korkut’ta karşımıza çıkmaktadır: “1.Oğuz illerinde dernek var imiş..2. Segrek... bir gün derneğe uğradı., kondılar, yemek içmek etdiler.Segrek… mest oldu.” Buna bakarak Oğuzlarda dernek, bir yemek içmek meclisi olduğunu söyleyebiliriz. Gelin ve güveyin şerefine yapılan düğün toylarında ziyafet verilerek yoksullar doyurulmaktaydı. Ayrıca gelen misafirler yeni elbiseler giymesi bugünde devam eden bir adetti.

T oy ya da düğün bayrağı da bütün Türklerde görülen yaygın bir gelenektir. Düğün aşı ve açları doyurma anlayışı da bütün Türklerin ortaklaşa inançları arasındaydı. Toy ve düğün ateşi de Türk toylarının bir özelliğidir. Yarışlar, güreşler gibi tören şenlikleri, bütün Türk toylarında görülen eğlencelerdir. Hunlarınkine benzer bayram ve festivallere Göktürklerde de rastlanılmaktaydı. Göktürkler, her yıl belirli bir zamanda  ecdat mağarası nda atalarına kurban kesiyorlardı.

Tarihî kayıtlara göre, Türklerin Hunlardan beri bayram ve festival türünden birçok tören ve faaliyetleri vardı. Meselâ, Hun Türkleri beşinci ayda, yani ilkbaharda "Lung-cınğ" adı verilen yerde topluca büyük bir bayram yapmaktaydılar. Bu bayramda hem inançla ilgili âdetler yerine getirilmekte, hem de türlü müsabakalar düzenlenmekteydi. Dinî âdet olarak evrenin yaratıcısı "Gök Tanrı" ve kutsal sayılan yer için at kurban edilmekteydi.

Bundan sonra bayramın müsabaka ve eğlence kısmına geçiliyordu. Bu kısımda Türklerin en çok sevdikleri bir spor türü olan at yarışları yapılıyordu. At yarışları sekizinci ayda, yani sonbaharda bir kere daha tekrarlanmaktaydı. Yarış kulvarı olarak da bir ormanın etrafı veya yere çakılmış ve işaret vazifesi gören ağaç dalları ile belirlenmiş bir mekân seçilmekteydi.Türk toplumunda kadın erkekler ile eşit haklara sahip olduğundan kadınlarda bu oyunlara iştirak ederdi.

Eski Türklerde aynı şekilde bayram kutlamalarına da, beşinci ayın ikinci yarısında "Gök Tanrı" ve kutsal yer ve su" için kurban kesmekle başlıyorlardı. Kurbandan sonra da topluca eğlenceye geçilmekteydi. Özellikle kızlar, ayak topu (tepük=futbol) oynamaktaydı. Herkes kımız içmekteydi. Bundan sonra da şarkılar söylenmekteydi. Yukarıda da belirttiğimiz gibi bu toylarda da ziyafet verip yoksul doyurmak adettendi.

Dede Korkut’ta ve Oğuz Kağan destanında ad seçme toyundan bahsedilmektedir. Oğuz Kağan destanında şöyle geçmektedir:

“Büyük toy yapılırdı, eski Türk adetince,

Böyle ad seçilirdi, çocuğun kudretince

Kara- Han atlar kesti, Oğuz ad bulsun diye

Çağırdı hep Türkleri, yurdu şen olsun diye

Oğuz-Han birden bire, adım Oğuz’dur dedi,

Beklemedi kimseyi adını kendi verdi.”

B urada bahsedildiği gibi eski Türkler’de ad seçmek için büyük toy yapılırdı. Ancak Oğuz ismini kendi seçti. Dede Korkut’ta ise “ Bayındır Han’ın ak meydanında bu oğlan ceng etmiştir. Bir boğa öldürmüş senin oğlunun adı Boğaç Han olsun. Adını ben verdim, yaşını Tanrı versin.” Sözleriyle Boğaç Han’ın yine adını kendisi kazandığını görmekteyiz.

Bu toyların dışında bir de yağma amacıyla yapılan toylar bulunmaktadır. Oğuzlar’da yağma toyunun ne şekilde olduğunu bize Dede Korkut kitabı söylüyor. “Üç Ok, Boz Ok , yığınak olsa, Kazan evini yağmalatırdı. Ama Taş (Dış) Oğuz  beraber bulunmadı. Yalnız İç Oğuz yağmaladı.

Se ncer Divitçioğlu eserinde şu sonuçlara yer vermiştir: 1.Yağma beyler tarafından yapılır.2. Belli zaman aralarıyla tekrarlanır.3.Yağmalattıran, yağmadan sonra malı ve mülkünden geriye hiçbir şey kalmayacağını bilir.4.Yağmada her şey yok edilir, tahrip eder.5.Yağmaya çağırılmamak beyler için hakaret kabul edilir ve savaş nedenidir. 6. Savaşa genellikle yağmayla biter. Dede Korkut ta bahsedilen Kazan’ın hikayesi bu duruma örnek olarak gösterilebilir.

KAYNAK:  Büyük Hun Devletinden Osmanlı Devletine Kadar Türk Devletlerinde Meclis. Nermin AKPINAR  (Yüksek Lisans Tezi).  Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Ana bilim Dalı. İstanbul 2009. s. 23-27

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder