Osman Bey'in yönetiminde, onun etrafında kümelenmiş ve onun adıyla bilinen Osmanlı toplumu bir beylik haline dönüştüğünde, doğusu ve güneyi diğer gazi beylikleri ve uç toplumlarıyla çevriliydi. Kuzeyinde ve batısında ise Bizans toprakları uzanıyordu. 1300 yılının Bizans devleti, bir zamanların güçlü imparatorluğu olma niteliğini çoktan kaybetmişti. Uzun süre İran'ın Sasani İmparatorluğu ile çarpışan Bizans, yedinci yüzyılda İslamiyet'in parlayışında Suriye ve Mısır'ı kaybetmiş, fakat Arap ordularını güney ve doğu Anadolu'da durdurmayı başarmıştı. Hattâ onuncu yüzyıl sonunda Abbasi halifeliğinin güçsüzlüğünden faydalanıp sınırlarım Suriye'ye doğru genişletmeyi bile denemişti. Fakat Bizans onbirincİ yüzyıl sonundan beri doğudan gelen Selçuklu akınları ve batıdan boşanan Haçlı seferleri karşısında gittikçe güçsüzleşmişti. Hele 1204'de Venedik önderliğinde bir Haçlı donanması Koııstantiniyye'yi ele geçirince, Bizans devletinin merkezi İznik'e taşınmış, ülkenin diğer yöreleri üzerindeki otoritesi de zayıflamıştı. Bizans 1261'de Haçlı kalıntılarını kovup Konstantiniyye' ye döndükten sonra devlete çeki düzen verilmiş, fakat bu da onüçüncü yüzyıl sonunda batı Anadolu sınır boylarına yüklenen Türkmen dalgalarını durdurmağa yetmemişti.
Osman Bey'in karşısındaki Bizans, bu küçücük uç beyliğinden kat kat büyük olmakla beraber siyasal bileşimini kaybetmekte olan bir devletti. Söğüt'e yakın Bizans kasabaları her biri kendi başına buyruk tekfurlar elindeydi. Osmanlı beyliğinin ilk dönemlerini anlatan tarihler, çeşitli tekfurlar ve uç beylikleri, uç toplumları arasında uyuşma-bozuşma, çarpışma - barışma hikâyeleri ile doludur. Uç bölgesinde dostluk - düşmanlık sadece din ayırımı üzerine kurulmuş değildi. Bir Bizans tekfuru geçici bir süre için bir gazi beyi ile anlaşabiliyor, etrafındaki diğer tekfurlara ya da beylere karşı ortak hareket edebiliyordu. Siyasal birimlerin sınırları da kesinlikle çizilmiş değildi. Bazı yörelerde yaylalar Türkmenlerin, ovalar Hıristiyan ya da Müslüman köylülerin, kasabalar Bizanslı komutanların elindeydi. Resmen değişik siyasal birimlere bağlı kişilerin ve grupların belirli zamanlarda aynı pazarda ya da panayırda alışveriş ederek, hatta bazen sürekli içice yaşadıkları bölgeler de oluşuyordu böylece.On dördüncü yüzyılın ilk yıllarında kuzey-batı Anadolu'nun siyasal
karmaşıklığına bir unsur daha katıldı. Bu yeni unsur 1303'de Bizans'ın çağrısı ile Müslüman gazilerle çarpışmak üzere Akdeniz'in öbür ucuna İspanya'dan kalkıp paralı asker olarak Bizans'a gelen sekiz bin kişilik bir Katalan ordusuydu. Güya Bizans devletinin emrinde olan Katalan askerler Bizans'taki diğer askeri güçlerin aczini görünce komutanları Roger de Flor'un peşinde kendi başlarına buyruk harekete başladılar. Konstantaniy-ye'de karışıklıklar çıkardıktan sonra nihayet güçlükle asıl amaçlarına dönmeğe razı oldular ve Müslüman uç toplumları ile çarpışmak üzere Marmara denizinin güney sahiline çıktılar. Sonraki dönemlerin Osmanlı tarihlerinde bahsi geçmeyen bu ücretli asker güruhunun bu yıllarda Balıkesir yöresini elinde tutan Karesi beyliği güçleri ile çarpıştığı anlaşılıyor. Bir süre kuzey-batı Anadolu'da çeşitli uç toplumları ile Savaşan Katalan ordusu kesin bir sonuç elde etmeden, yani uç beyliklerine ağır bir darbe indirmeden Bizans'a geri döndü. Anlaşılan komutan Roger de Flor Bizans emrinde savaşmak yerine uç bölgesinin siyasal kargaşası içinde kendine bir bağımsız devletçik koparmak sevdasına düşmüştü. De Flor'un faydasından çok zararı olabileceğini farkeden Bizans yöneticileri ertesi yıl, 1304'de, Edirne'de kendisinin ortadan kaldırılmasını sağladılar. Fakat başsız kalan Katalanîar dağılmak yerine Bizans topraklarında etrafa ateş saçarak ilerleyip yıllar sonra yurtlarına dönene kadar Yunanistan'da Atina'ya kadar uzanıp bazı yöreleri ellerinde tuttular.
KAYNAK: Türkiye Tarihi 2. Metin KUNT, Hüseyin G. YURDAYDIN, Ayla ÖDEKAN. Cem Yayınları. s. 27-28
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder